6 Aralık 2015 Pazar

Ne de olsa hayat tesadüfleri sever!

Hayatımda 4 tane önemli adam olduğuna karar verdim. 2'si kocam ve oğlum diğer 2'si ise kayınpederim ve babam. Bu yazımda  sadece  2 'sinden -bu sefer- teğet geçerek bahsedeceğim. Ancak özellikle kayınpederim teğet geçilemeyecek kadar esaslı bir adam olduğu için ve  bu kadar esaslı bir kişi başlı başına bir yazı konusu olması gerektiği için daha sonra onu başrol yapmaya karar verdim.

Hazır laf kayınpederimden açılmışken biraz girizgah yapayım hakkında.
Kendisi Profesör doktor. Ben cerrahi ustalığını anlatabilecek kadar mesleğinin içinde olan bir insan olmadım. Ama mesleğine, hastalarına duyduğu aşkı ve tutkuyu çok ama çok yakinen yaşadım.
Hayatında doktorluk diye bir bölüm yok. Hayatı bu. 78 yaşında halen hocalık yapan, ameliyatlara giren, hastaları ile yatıp kalkan, müstesna bir insan.

Hayran olduğum birçok özelliğinin yanısıra; kafası elleri kadar hızlı çalışan, tabiri caizse zehir gibi kafası olan birisi.  Hani noktaları- sadece 1 noktası verili haldeyken bile- birleştirerek sadece beni değil etrafındaki çoğu insanı her defasında hayrete düşüren  bir insan.

Bu haftasonu O'nu ağırladık. Dün akşamda O ve Çağlar ile birlikte evimize yakın bir balıkçıya gittik.

Masamıza yerleşirken yan masamızda, şu an emekli olan, sonrasında ise hayatında farklı bölümler açabilmiş önemli bir üst düzey banka yöneticisini fark ettim. Kayınpederim kendisine hasta olarak gelmiş Zeki Alasya'ya bile '' isminiz çok tanıdık geldi '' diyecek kadar naif bir insan olduğu için hemen kendisine yan masamızda olan üst düzey yöneticiyi ismen ve cismen tanıttım.

Yemek boyunca yan masada oturan 70 yaşlarının başında ama yaşlarını kesinlikle göstermeyen, 2 erkek ve 1 kadın ile birlikte arada birbirimize gülümseyerek, kendi masa sohbetimize devam ettik.   Ta ki masalarına, bizi cezbedecek kadar güzel bir balık yahnisi gelinceye kadar. O kadar çok gözümüz kalmış ki bize ikram etmek istediler, biz de nazikçe geri çevirdik. Sonrasında ise nasıl sohbet başladı bilmiyorum ama kayınpederime laf attılar; O da Ankaralı olduğunu , Ankara'dan geldiğini söyledi.
Sonra ben de en sevdiğim yere gelince konu; kayınpederim ismini ve mesleğini söyledim, ihtiyacınız olmaz inşallah ama diyerek. Nitekim kendisi her erkeğin er ya da geç ziyaret edeceği bir işi yapıyordu. Ürologtu.
İçlerindeki eski ama guru üst düzey yönetici '' ben bu ismi tanıyorum '' zaten deyince ortam bir anda daha samimileşti ama herkes o kadar kibar idiki  herkes ; yan masayı daha da rahatsız etmeyelim derdinde olduğu için,  kısa kesmekteydi.

Belli bir süre daha geçti, artık her iki masa da kahve ve çay faslına geçmişti. Bu sefer yan masadan bize bir telefon ekranı uzatıldı.
'' Hocam biz sizi çaktırmadan araştırdık siz 5 yıldızlı bir Dr. muşsunuz, şeref duyduk'' dediler ve gerçekten de doktorları değerlendiren bir internet sitesinde aslında dedikleri gibi 5 yıldızı alan kayınpederimin ismini gösterince; her iki masada daha derinlemesine sohbete koyuldu. Yan masamızdakilerden; 2 adam aslında kardeş olduklarını, hanımın ise üst düzey yöneticinin ağbisinin hanımı olduğu, hepsinin Ankara Kolej mezunu olduğu , aynı kolejden mezun eşim ile aralarında neredeyse 20 sene olduğu kahkahalarla paylaşıldı.

Erkeklerin ayrıca  ODTÜ'lü, hele içlerinden üst düzey yöneticisinin İşletme 'den olduğunu öğrenince ise bu sefer sohbette sıra -aynı fakülteden mezun olmuş- bana gelmişti, sene farkı ise gittikçe açılıyordu...

O sırada kayınpederim 1950 'lerde Ankara 'da ki liseleri saymaya başladı ;
''Kolej, Gazi, Atatürk ve Kız lisesi vardı. Ben Atatürk lisesinden mezun oldum'' derdemez bu sefer onlar da ;
''Bizim annemiz de Kız Lisesinde matematik öğretmeni idi '' dediler.

Kayınpederim bir salise ama gerçek anlamda salise kadar duraksadı, sonra kafasının içerisindeki nöronlar etkileşime geçtiler, ışık hızıyla noktalar birbirine bağlandı ve bir sonuca vardı. Taa daaaa.

'' Yoksa siz ...... hoca hn 'ın çocukları mısınız ? '' deyince herkes sustu. Zira bir isim bile zikredilmeden bu sonuca nasıl ulaşılmıştı kimse bilemedi...

Masada derin bir sessizlikten sonra içlerindeki büyük ağbi ''evet ''diyebildi.

Bunu duyan kayınpederim hemen 2. cümlesini patlattı. ''Yoksa siz ........ ağbinin çocukları mısınız ? ''

Bir boks maçındaki gibi bir sağ kroşe bir sol kroşe yiyen yan masa, yemin ederim konuşamayacak haldeydi.

Hepi topu 2 saat önce yan masalarına tesadüfen oturmuş bu yabancı 3 kişiden 1 tanesi; şu an hayatlarında olmayan pek sevgili anne ve pek sevgili babalarını çok ama çok yakinen tanıyan çıkmıştı.

Bu soruya da evet dedikten sonra herkes şok haldeyken kayınpederim başladı anlatmaya.

Kendisi daha Profesör olmadan, ki 38 yaşında Profesör olmuş, Doçent iken Şarköy 'de aldıkları yazlıktaki komşuları imiş rahmetli anne ve babaları.
Her iki aile kağıt oyununu çok sevdiği için, yaz akşamlarında birbirlerinin evinden çıkmazlarmış. Ama  seneler geçmiş, kayınpederlerim Şarköy'den Side 'ye yazlığı taşıyınca bağlar azalmış, eski komşular aracılığıyla haber alınmaya başlanmış. Bir de arada sırada kayınpederimin Ankara 'daki muayanesine uğradıklarında haber almışlar birbirlerinden. Ama 20 seneden fazla bilhabermiş kayınpederim kendilerinden.
Neredeyse kendisiyle yaşıt olan çocuklarını ise zaten hiç tanımamış.

Yan masamızdakiler karışık duygular içerisindeydiler. Ama kısaca tariflemek gerekirse '' ağlamaklı şükran '' duyguları içerisindeydiler. Yıllar sonra hiç tanımadıkları, 5 yıldızlı bir  doktor; kendilerine anne ve babalarını anlatmaktaydı zira.

Matematik öğretmeni annelerinin, disiplinli ve sert mizacını, gözlüklerinin ardından gözlerini kaldırıp bakışlarından kolaylıkla anlayabileceğinizi, babalarının ise yumuşak ve keyifli bir adam olduğunu anlattıkça yan masadakiler erimeye başladı. Gerçek anlamda küçülüyor, çocuklaşıyor, biraz daha anlat, lütfen biraz daha anlat  der gibi hissettiriyorlardı.

Sohbet bu andan itibaren çok daha özelleşti, samimileşti ve  karşılıklı yüceltmelerle devam etti. Eşim ve ben eski üst düzey yöneticiyi yüceltirken, onlar kayınpederimi yüceltiyordu. Yanyana  ama mesafe ile başlayan sohbet ise kucaklaşma ile biterken herkes ama herkes çok mutlu idi.

2 yanyana masada oturan 3'er kişi balıkçıya gelip o akşam hayatlarının hoş bir tesadüfi ile karşılaştılar.

İçlerinden sadece bir kişi, o da ben , böyle hoş ve duygulu bir ortamda çıkıp
'' hayat tesadüfleri sever '' diyebildi.

Dün akşam yan masamızdaki eski üst düzey yönetici, Odtü işletme mezunu olan kişi ise Garanti Bankası eski genel müdürü '' Akın Öngör '', ağbisi ve yengesi çıktı.

Siz siz olun yan masanızdakilere dik dik değil; ya bu kişiler anne ve babamı tanıyor çıksalar nasıl olurdu? diye düşünerek, bakarak, fırsat verin.

Ne de olsa hayat tesadüfleri sever.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Hoş geldim!

Yeni yılın ertesi, annemin başka diyarlara intikal edişinin tam göbeği, oğlumun yeni yaşının hemen öncesi bir zamanlardan merhaba! Uzun bir ...