7 Mart 2016 Pazartesi

Humans of New York

Uzun zamandır takip ediyorum. Evet samimiyim, oldukça uzun zamandır hem de. Kafam da ise hep ''Neden ?''

Neden meraklıyım beni ilgilendirmeyen hayatları izlemeye? Okumaya ? Ne buluyorum kendime dair olmayan başka hayatlarda acaba ?
Sadece merak mı ?
Hiç bir zaman sanal şeylerle ilgilenmedim. Hep gerçekler, gerçek hikayeler.
Biyografi, otobiyografi.
Kitaplar, filmler, göz önünde yaşanan hayatlar.
Bloglar.

Antropolojik, psikolojik bir boyutu kesin vardır.

Kardashian 'lardan bahsediyorum. Her defasında şaşırıyorum kendime ama yine de takip ediyorum. Bayağı haberdarım aile hayatlarından. Ne giydiklerinden, iletişim tonlarından. Yediklerinden içtiklerinden. Neden bilmiyorum ama alıştım onlara da, marjinalliklerine de.
Kendi içlerinde tutarlı bile buluyorum karakterleri.
Onları izliyorum sanırım eşi benzeri olmadığı için.
Babalarını kadın olduktan sonra bile nasıl bağırlarına bastıklarını, annesinin genç sevgilisini hayatlarına alabildiklerine her defasında ağzım açık izliyorum.
Onları izleyerek '' kabul etmeyi '' öğreniyorum sanırım.
Ne kadar içten yaptıklarını, bu ''kabul'' bedeli  için ne kadar sık psikiyatriste gittiklerinin benim için bir önemi yok.
Eleştirmeden, olduğu gibi kabul etmeyi sadece görerek bile öğrenebilip, modelleyebiliyormuş insan.
Doğrusu yanlışı yok.
Onlar öyle yapıyor, ben de gözlemliyorum.
Onların kabulünü kabul ediyorum.

Ama esas; facebook ve Instagram 'da  takip ettiğim  Humans of NewYork 'ta ( HONY ) okuduğum kişilerin hikayelerinden çok ama çok etkileniyorum.
Her birisi aklımda. İran 'dan da , İstanbul 'dan da , New York sokaklarından da,  hapishaneden aktardıkları hikayelerin herbirisi aklımda. Geçen gün iş sebebiyle tanıştığım 27 yaşındaki bir kızla okuduğumuz ve etkilendiğimiz tüm  HONY hikayelerini paylaştık. Aklımızda kalanların çoğu ortaktı. Yaşa ve yaşanmışlıklara bakmaksızın.

http://www.humansofnewyork.com

Halbuki açınız Türk gazetelerin 3. sayfalarını, çok benzer hikayeler var orada. Ama onları okumayıp, Humans of New York 'un yayınladığı her yazıyı, hiç kaçırmadan izliyorum.

Evrensel olması mı daha okunur kılıyor bilemiyorum.
Bizden başka yerde de aynı sıkıntıların olduğunu bilip bencilce teselli mi buluyorum bilmiyorum.
İnsanı anlamaya çalışıyorum.
Zaaflarını,
Aczliğini,
Engellerine rağmen tutkularını,
Sevgilerini,
Aşklarını,
Ama en çok içlerindeki umut ışığını seviyorum.
Öyle demiyorlar hatta ümitsiz durumdalar BELKİ ama ben görüyorum o ışığı.
Hikayelerinde.


İnsanı hayvanlardan ayıran en önemli özelliği düşünebilmesi değil bence.
Umudu...

Sanırım ben de o yüzden seviyorum.
Takip ediyorum Humans of New York'u .

Peki ya siz bu bloğu neden takip ediyorsunuz ?
Ne buluyorsunuz yazdıklarımda ?
Hadi paylaşsanıza...






23 Şubat 2016 Salı

Kendimce

''Terzi kendi söküğünü dikemez'' lafının anıtını yaptık biz ortağım Bahar ile...Yönettiğimiz markalara yönelik nice web siteleri yarattık, bozduk, dönüştürdük ama sıra ne zaman kendi kurduğumuz işin web sitesine geldi ayak sürüdük. 

Ne zaman Bahar beni bırakıp ABD'e yerleşti, Bahar için anıt dikmek adına kolları sıvadım. Çok yakında yeni bir web sitemiz olacak. Orada da işe dair görüşlerimi yazacağım bir blog alanım daha olacak.Şu ana kadar hep defterlere yazmaktan kurtulacağım böylece.

Her kurumsal sitede olduğu üzere bizim web sitemizde de bir ''Hakkımızda '' kısmı var ve o bölüm için tam 3 kez CV yazdım ama olmadı. Ne zaman aşağıdaki şablonu oluşturdum ve  döktüm içimi o zaman beğendim.
Klasik bir CV hiç değil benimkisi ama ben de artık klasik bir kafada zaten hiç değilim.

Soruların ve kelimelerin gücüne her zamankinden daha fazla inanıyorum.Kendimce tabiki...

Bugün bu dışavurum böyle olabilir ama yarın bambaşka bir yorumum olabilir. Ne de olsa değişmeyen tek şey değişimdir.

Kendimce CV 'im..


Kolumdaki altın bilezikler; Eğitim ve iş tecrübelerim…

Eğitim…
Kolumdaki altın bileziklerin ilki illaki eğitimim. İzmir Bornova Anadolu Lisesi'nin ardında , ODTÜ Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi'ni  bitirdim.
İyi bir eğitimin  yola çıkmak için önemli bir itici güç olduğunu ama  yolda ilerlerken , iş hayatına dair daha zorlu problemleri çözerken akademik başarının o denli önemli olmadığını tecrübe ettim.

Kendini şaşırtabilme kapasitesinin, esnek ve hızlı adapte olabilenin, engellerden çok fırsatları görebilenlerin, iş hayatında ilerlerken önlerinin daha açık olduğunu fark ettim.

Ama gün olur devran döner ; kolumdaki altın bilezikleri bozdurmam gerekirse diye de halen önemli bulmaktayım eğitimi ve beraberinde getirdiklerini…

İş hayatına dair tecrübelerim ve evrelerim …

İş hayatına bir an önce atılmak istediğim dönem

’ Ne iş olursa yaparım yeterki iyi bir şirket olsun‘’ dediğim zamanlar.  Coopers & Lybrand. Denetimci olamayacak kadar sosyal ve yaratıcı bir kişiliğe sahip olduğumu farkettiğim  anda ayrıldığım, ancak 1,5 sene çalışmış olsam da;  bütüne bakmanın ne kadar önemli olduğunu , tüme varmaktansa tümden gelmenin ne kadar önemli ve stratejik bir bakış açısı olduğunu,  finansal bir veri analizinde önce dibi tutturmanın , dibi tutmayanın detayına inilerek verimli bir sorgulama yapılabileceğini, optimum stok tutmanın bir firma için finansal açıdan ne kadar önemli olduğunu tecrübe ettim bu kısa ama etkili zaman zarfında.

Sevdiğiniz bir şey için ne kadar şevkle çalışılabildiğini deneyimlediğim dönem

En çok sevilen kozmetik markalarının başında olan NIVEA ‘da tam 10 sene  boyunca zevkle ve şevkle çalıştım, yarattım, liderlik yaptım. Asistan ürün yöneticisi olarak girdiğim
NIVEA ‘da sırasıyla Ürün Yöneticiliği , Grup Ürün Yöneticiliği , Alternatif İletişim Kanal Yöneticiliği (Call center, CRM, çatı marka için bütünsel projeler ) ve en son Ticari Pazarlama Müdürlüğü yaptım. Uluslararası NIVEA Baby ürün geliştirme ekibinde yer aldım.
Rotasyonun insanın kendisini geliştirmek için en önemli fırsat olduğunu bu dönemde  fark ettim.
İyi bir ekip kurma ve yönetme sorumluluğunun milyon dolarlık bütçe yönetiminden daha kritik olduğunu tecrübe ettim.
İyi bir ekibin başarıya giden yolda olmazsa olmaz bir kritik başarı faktörü olduğunu deneyimleyerek öğrendim.

Kurumsal hayattaki son durağımda; 100 senelik bir markayı sürdürülebilir bir şekilde başarılı kılmanın unsurlarının yanısıra , tüketiciyi ve müşterinizi yaptığınızın işin ‘’ kalbine ‘’ yerleştirmenin önemini, marka için yaratılan hikayeler ve hayaller kadar , o hayalleri gerçekçi ve erişilebilir kılmanın yanı hayata geçirebilmenin önemini tüm ekip arkadaşlarım sayesinde tecrübe ettim.

İlhamımı kaybettiğim ve iş hayatına ara verdiğim dönem

Bu zaman zarfında  durup değerlendirmek,  doğru soruları sorarak doğru cevaplar verebilmek istedim. Bu ara dönemde kendime sorduğum soruların neticesinde bazı tecrübelerim oldu;

  • ·      Engellerimizin gerçek engeller olup olmadığı,
  • ·      Önyargılarımızın düşünme sistemimiz üzerindeki etkileri,
  • ·      Fırsatların aslında burnumuzun ucunda olduğunu,
  • ·      Bakış açısındaki  çok ufak bir değişikliğin bile ‘’ ben de bunu yapabilim’’ hissine dönüştüğünü deneyimledim.

Girişimci ruhumu bulduğum dönem
Sorduğum sorulara verdiğim cevaplar beni şimdiki girişimci yolculuğuma çıkartarak 2010 senesinde  ortağım Bahar' ın kurmuş olduğu şirkete dahil oldum. Son 6 senedir;  kurumsal müşterilerimizin yaratıcı ve yenilikçi düşünce kapasitelerini, kullandığımız  farklı teknikler ile artırmalarına ve hep yapageldiklerinden farklı şeyler yaparak farklı sonuçlar almalarına yardımcı oluyoruz.

Bu zaman zarfında ;
  • ·      Doğru soruları soranların cevaplardan kaçamadığını,
  • ·      Her zaman yapageldiğiniz şekilde yaparsanız hep aynı sonucu alacağını,
  • ·      Farklı sonucu almak için deneyebilme cüretini göstermek  gerektiğini,
  • ·      Deneyimleyebilmek, farklı şeyleri hayata geçirebilmek  için rol modellerden, doğadan, rakiplerden, çocuklardan ilham almamız gerektiğini deneyimledik.
Bizimle yola çıkan müşterilerimize de yukarıda tecrübe ettiklerimizi deneyimletmeyi amaçladık. Sanırım başarılı da olduk. Zira müşterilerimizin % 80 ‘i bizimle tekrar tekrar çalışan müşterilerimiz.
O yüzden kendileri bizim takımdaşlarımız…

Akıp geçen hayata dair düşüncelerim…

İllaki denge . İllaki üretkenlik.  İllaki sorgulamak. İllaki merak. İllaki çok çalışmak ve çok sevmek. İllaki sabretmek.

Öte yandan herşeyi illaki birebir denemeye gerek olmadığını da tecrübe ettim.  Bu zaman zarfında denenmişliklerden , tecrübelerden esinlenerek, sentezleyerek , yeniden tasarlayarak farklı katma değerler yaratılabileceğine inandım, inanmaktan öte sonuç aldım.

Sevdiğim yönüm…

Problem çözme başarım…Problem ne kadar zor olursa olsun, kolları sıvayarak içine girebilme, problemi göğüsleyebilme hevesim ve azmim.
Zira hayatın irili ufaklı problemleri çözerek ilerleme sanatı olduğuna inanıyorum.
Öte yandan iyimserliğim ve önyargılarımı geride bırakabilmeyi öğrenebilmiş olmam.

Sormayı sevdiğim en sevdiğim  sorular …

Nasılsın ? Cevapları ile cidden ilgilenirim. İyi bir dinleyici olduğumu da düşünüyorum. Sürekli öğreniyorum.

Neden olmasın ? Başkasına yönelttiğim bu soruyu, aslında her defasında kendime de sorarak ''farklı bakış  açımı ‘’ zinde tutuyorum.

Hayatta iyi ki dedikleriniz ? Duyduğum cevaplardan ilham alıyorum.

Hayatta keşke dedikleriniz ? Duyduğum cevaplardan ders çıkarıyorum.


Son dönemde kafayı taktığım…

Tasarlamak. Sadece yaratıcı düşünceyi değil ama hayatı, hayat evrelerimizi tasarlayabileceğimize inanıyorum. Çocuklarıma da kendi hayatlarını istedikleri gibi tasarlayabilmeleri için şimdiden alet ve edavat çantalarını doldurmaları için yetkinlik kazandırmaya çalışıyorum.

Son dönemde en çok ilham aldıklarım…

Çocuklarım. Cidden bana ayna tutuyorlar. Yetişkin kalıplarımdan çıkmam için onları gözlemleyip taklit etmeye çalışıyorum. En basitinden ‘’ eğlenmeyi ‘’ yeniden öğreniyorum. Hayatı ciddiye almamayı da.

Gençler, illaki gençler. Son 2 senedir her dönem, ODTÜ İşletme fakültesinde Girişimcilik sertifika programında 12 saatlik ‘’ yaratıcı ve yenilikçi düşünce teknikleri ‘’ eğitimi veriyorum. Her defasında sorgulamalarına, azim ve heveslerine ama en çok da parlayan zekalarına hayran oluyorum. Benim için ODTÜ ‘nün ve ODTÜ’lünün yeri ayrıdır.

Ve pek tabiki müşterilerimiz. Müşterilerimiz bizi en çok ilerleten, çıtayı yükselterek , bizi de geliştiren takımdaşlarımız. Onlar sayesinde  zevkle ve şevkle tasarlamaya, yaratmaya, kendimizi yenilemeye ve dolayısıyla hizmetlerimizi yenilemeye devam ediyoruz.

Sevdiğim söz (ler )…

Aslında hiçbir şey iyi veya kötü değildir. Her şey bizim onlar hakkında ne düşündüğümüze bağlıdır.''
 William Shakespeare

Çok parlak olan gençlerin pek çoğu, ne kendileri ne de yaşadıkları dünya için hiçbir şey başaramadılar. Çünkü bir şeye başlama cesaretini asla gösteremediler. Başla! Başla! Başla!”
Pisagor


21 Şubat 2016 Pazar

Güzel şeyler gördüm ben

Güzel şeyler de oluyor. Görebilmeyiz güzel şeyleri, güzellikleri, güzel bakan başka gözleri.
O güzel şeyler çok büyük ''şey''lerin ardında saklı değil aslında.
Hem güzel şeyleri ayırt edebilmek  çok kolay aslında.
Onlar basitin içinde gizli.
Kimi zaman bir kahve sohbetinde.
Kimi zaman izlediğiniz güzel bir filmin satır aralarında.
Kimi zamanda gittiğiniz bir seyahatte.
Kimi zaman spontan bir karşılaşmada.
Kimi zaman telefonun ucunda söylenenlerde.
Güzel şeyler.
Aslında.
Ne kadar kirlensek de.
Halen umut ve ümit olduğuna işaretler onlar.
Güzel şeyler.

Geçen hafta karşılaştığım eski bir iş arkadaşım, 1 ay sonra bebekleri olacağını söyledi. Ama özellikle de cinsiyetini öğrenmek istemediklerini, bebeğin her türlü kendilerine sürpriz olmasını istediklerini söyledi.Halen böyle romantik insanlar olduğunu bilmek çok iyi geldi. Güzel bir his içimi kapladı.Çok tebrik ettim kendilerini. Ama en çok kendilerini şaşırtabilmek istemelerini. Kimsenin pek de şaşırmak   ve şaşırtmak istemediği şu günlerde...Güzel şey tam da bu dedim.

Eski ve kıymetli bir iş arkadaşım aradı geçen hafta. Kulaklarımı çınlattıklarından bahsetti. Kayınvalidesi ve kayınpederi ile hem de. Zira her ikisi de babam ve halalarımla aynı liseden, Edirne Lisesinden mezun olmuşlar. Babamın teyzesi, yani babaannemin kızkardeşi, kendilerinin matematik öğretmeni olmuş. ( Yıl 1955-1960 aralığı olmalı ) Neredeyse 60 sene geçsede aradan, arkadaşımın kayınvalidesi ve kayınpederi, alelade bir pazar öğleden sonra,  rahmetli  İffet hoca hanımın halen duruşundan, aklından, matematik öğretmenliğinden, sınıfa onca parfüm sıkıp öğrencileri hayran bıraktırdığın emin bir halde '' bakmanız bittiyse derse başlayacağım '' demesinden bahsediyorsa gelinine;  gelini de '' benim işten tanıdığım arkadaşım İpek'te aynı böyle''  deyip, üstüne üstlük bana telefon açıp, çok az tanıma fırsatım olan rahmetli İffet hoca hanıma benzediğimi hissettiriyorsa , paranın tek geçerli değer haline geldiği bu devirde, çok  kıymetli hissettirdi kendimi. Ailemin  sahip olduğu tek geçerli değerinin ''kültürel sermayesinden '' gurur duydum bir defa daha. Güzelce rahmet diledim hayatta olmayan, benzetildiğim ve yadettiklerime.


Çok güzel bir film izledim geçen hafta. Lunch box. Her geçen gün yalnızlaştığımız kalabalık dünyamızda eksikliğini hissettiğimiz sıcaklık ve samimiyet özleminin en  basit ve yalın tercümesi olmuş. Filmdeki nükteli repliklere, düşündürücü ama basit bir o kadar çarpan etkisi çok yüksek deyişlere vuruldum. Basitin tanımını bir daha bir daha düşündüm. Basiti gönülün ferahlığında buldum. Butan 'a gidesim vardı zaten planlamaya aldım.

Son 2 senedir Bahar ile iş vesilesi ile takip ettiğimiz ve NewYork 'ta yaşayan bir tasarımcı olan Ayşe Birsel'i internetten, yaptığı projelerin detaylarını iş dergilerinden vs takip ederken bugün karşımda bulmak da hoş bir tesadüf oldu. Yaratıcı düşünce tasarlamaya kafayı çokça taktığım bir zamanda; sadece düşünceyi değil ama hayatı da tasarlayabileceğimizi aynı yaklaşım ile 2 saat boyunca kendisinden de dinleyince  çok basit ama etkili bir kıpranış oldu içimde.
'' Doğru yoldasın''  dedi içsesim.
 ''Yolun açık olsun'' dedi yüreğim.
 ''Bu işi zaten iyi biliyorsun'' dedi aklım.
Basit ama etkili bir yüzleşme oldu bu sohbet. Kendim için tabii ki.
Kendinize iyi bir şey hediye etmek isterseniz eğer alın okuyun '' Sevdiğiniz Yaşamı Tasarlayın'' adlı kitabı. Hem İzmirli hem ODTÜ 'lü hem de kıymetli bir tasarımcı olan Ayşe birsel'den...

Bir tenis velisi arkadaşımı gördüm geçen hafta tenis klubüne girerken. 13 ve 10 yaşında, 2 erkek annesi olan arkadaşım dedi ki '' 6 aylık hamileyim. Hem de yine bir erkeğe ''...
Ağzımı kapatamadım. İnanamadım. İnanamadığıma inanamadım. Aklımdan o an geçen '' tam da rahata kavuşmuşken, işleri yoluna koymuşken '' leri geçirirken yakaladım kendimi. Çok mutlu oldum.
Vazgeçmemesine.
Komfor alanından çıkma cüretini gösterebilmesine.
Hayran oldum.
Basit düşünebilmesine. '' Çocukları seviyorum '' dedi. Nokta.

Zara'lardan, Mango'lardan, her yerde aynı tip giyinen insanlardan, aynı tip sakallı erkeklerden, özgünlükten yoksun kültürsüzlüğümüzden, Survivor 'ı Olimpiyat zanneden bizlerden gına geldiği, kapkaranlık günlerden ve kapkaranlık gündemlerden sonra  imdadıma yetişti.
Kars.
Adı gibi yalın ve duru.
Bembeyaz.
Yer, gök, ova, dağ bir olmuş adeta. Erimişler birbirlerinin içinde, yekpare vücut olmuşlar.
Sınırsızlık bu olsa gerek dedim.
Tek'lik de,
Bir'lik de,
Bu olsa gerek dedim.
Sahi sınırları kim koyuyor dedim ?
Peki ya kim bölüyor bizi ona, buna, şuna ? diye sordum ama cevaplarını düşünmek dahi istemedim.
Sadece ama sadece hayranlıkla izledim, basitliğini en cüretkar haliyle sunan bu güzel şehri.
Teşekkür ettim kendisine.
Sunduklarından ötürü.
Paylaştıklarından ötürü.
Bir de olağanüstü pozlarından ötürü.
Bu şehir çok güzel poz veriyor.
Alımlı, kaprisli, cesur ama vakur bir kadın olsa olsa bu Kars dedim.
Kendi kendime.





Tüm bunları yazarken de ağzımdan dökülüverdi sözleri. Çok uzun zaman olmuştu dinlemeyeli. Adı gibi etkileyici olan bu güzel şarkıyı da; kalbim aradı taradı buldu arşivlerden.
''Güzel şeyler dinlemek lazım'' diye onayladı aklım.
Ruhum hafifledi.

Yazmak ve dışavurmak her zamanki gibi çok iyi geldi.
Güzel şeyler yaptığımı hissettirdi.



https://www.youtube.com/watch?v=8XDxhDbtDak

18 Ocak 2016 Pazartesi

Canım oğluma mektup-7.yaş


Pek sevgili çocuklarım,
Günlük olarak tuttuğum bu blogda 126 tane yazım olmuş. En çok okunanlar ise açık ara siz çocuklarıma yazdığım mektuplar. Hal böyle olunca her mektubumda ister istemez bir baskı hisseder oldum üstümde. 

Canım alem oğlum
Geçen gün aşağıdaki resimini görünce bir güldüm bir güldüm. Vallahi de billahi de unutmuşum senin bebekliğini. Ama hata sende. İnsan bu kadar değişir mi 7 senede! ilahi sana. (Bu arada babanın gözünü ben morartmadım bilgine. Sanırım surf yelkeni düşmüştü.:)








Bu sene karakterin iyice ortaya çıktı. Oğlak burcunun resmi temsilcisi olarak burç kitaplarına girecek kadar tipik bir karaktersin.
Damarlı, inatçı, sorumluluk sahibi, azimli ve  çalışkansın ( şu an dilimi ısırıp, popomu kaşıdım ayrıııı)
Bu yaz özellikle çok büyüdün.
Tenisi kesin bir şekilde bıraktın ve Ela'nın da ''her erkek çocuğu mutlaka iyi futbol ve basketbol oynamalı yoksa maalesef cool ( ezik de demiş olabilir gönlüm elvermedi demeye)  olamazsın'' öğüdünü dinleyerek kendini ciddi bir şekilde futbol ve basketbola kaptırdığın için müziğe olan ilgin bayağı arka planlara atıldı.
Halbuki haziran ayı sonundaki anaokulu gösterinde  eline aldığın gitar ve sen  pek de güzel bir ikili olmuştunuz.( Esas güzel olan o kostümlerin içerisinde sizlersiniz halbuki !!! )




Sahneye çok yakıştığın her halinden belli olsa da, her gösteride en ön saflarda yer alsan da annen kadar eğlenmediğin kesin.

Zira tam da senin yaşlarında iken sahnede halk oyunları yaparken içimden geleni aniden yaparak uygulayan ve herkesi şaşkına çevirebilecek kadar eğlenen annenden başkası değildi. Kareografinin bir parçası olmadığı halde davulcuya kaçmamdan dolayı lütfen fotodaki şaşkın ve endişeli yüzleri bulunuz. )




Büyümek tam da bu demek galiba oğlum.

Kendi şaşırtma kapasitemizi kaybederek sıradanlaşmak.

Sen sen ol oğlum hem kendini hem de  başkalarını her daim -olumlu anlamda - şaşırtmak için çaba göster...

Bu seneki en önemli seyahatlerimizden birisi Boston 'da geçirdiğimiz 2 hafta idi. Orada iken gittiğimiz basketbol müzesinde kendine yeni rol modelleri ve ilham kaynakları buldun. 

Bak bu konuyu çok önemsiyorum canım oğlum. İnsan kendine  ancak ilham kaynakları bularak ilerler, gelişmek için çaba sarf eder. Merak eder, araştırır, O'nun gibi olmak için çaba sarf eder. Şimdilik Jordan mı , Messi ve/veya Neymar 'mı olacağını bilemesen de onlardan çok şey öğrenerek gelişeceğin kesin. 

Sen her zaman Emir olacaksın ama NASIL  bir Emir olacağını,  bu rol modellerin belirleyecek bu hayatta.




Az zamanda çok büyük şeyler ifade etmiş canım  oğlum,

Bizim aile anayasamızın yazılı olmayan kurallarına göre en önemli  2 değerimiz var ailemizde;

1.Duygusal zekamız ve duygusal yetkinliklerimiz 
2.Arkadaşlarımız ve arkadaş ilişkilerimiz 

Dolayısıyla başta kendimin olmak üzere sizlerin de gelişimlerinizi hep bu 2 alanda sıkı takipteyim.

Gururla ve kimi zamanda hayranlıkla ifade etmeliyim ki hem  kendine hem de  etrafına her daim keyif veren, pozitif enerji yayan bir kişiliğin var. Yaşıtlarınla değil kendinden büyüklerle bile her zaman anlaşabilmenin yanısıra 13 yaşındaki ablan ve Ela ile aynı yaştaki erkek kuzenin Cem  ile bile aynı ortamda kendini ezdirmeden, saygı duydurtarak onlara  kendini kabul ettirebiliyorsun. Gerçekten büyük başarı.

Hem duygularını ifade etmek konusunda hem de arkadaş ilişkilerinde  ise oldukça uyumlu, hakkını arayan, kendini kabul ettiren olduğunu görmek beni çok mutlu ediyor. 

Tabii  mücadeleni pardon stajını Ela'nın yanında yapmanın faydaları bunlar... :)







Bu yaz gerçekten çok güzel bir yazdı. İkinci çocuk olmanın bütün faydalarını sonuna kadar yaz  partilerine  katılarak, gece 11 'lere kadar dışarıda olarak kullandın. Acı bir itiraf olacak olsa da Ela senin yaşında yaz kış demeden saat 9 'da uykuda idi. Kural bu idi. Kural ne zaman değişti ben bile bilmiyorum.

Şeytan tüylü oğlum,

İlkokul 1.sınıfa devam ettiğin bu günlerde  öğretmenini daha birinci günden kendine aşık ettiğin için sadece öğrenim hayatının değil  tüm hayatının sırrını keşfetmiş bulunuyorsun.

Şeytan tüylü olmak  hayatta her türlü kusuru örter, böylelikle kişi hata yapayapa kendini gerçekleştirebilir. İnşallah sen de  hep hata yapayapa ilerleyip;  hem her daim mutlu olursun hem de  tutku ile asılacağın bir işi yaratabilirsin şeytan tüylüm benim.

Bu arada Ela, senin inek bir erkek öğrenci olmandan çok korkuyor söylemeden geçemeyecem.

Ama bilmediği bir şey var  hem inek hem de şeytan tüylü olunmaz.:)
Dolayısıyla senden inek öğrenci de olmaz.

Bu resim ilkokulun ilk gününden. Kayıtlara geçmesi adına önemli.



Yazın bir erkek çocuğuna göre oldukça güzel ve özenli.

Yüreğinde kelebekler uçuşan oğlum,

Öğretmeninizin 1,5 yaşındaki oğlu geçenlerde ameliyat oldu. Sen de hem kendisine hem de oğluna için bir geçmiş olsun resmi hazırladın. Bir erkek çocuğu olarak aynı resimde, güneşin parlak ışıkları ile kalpleri  ve kelebekleri buluşturduğun  bir resim çizmen beni geleceğe dair umutlandırdı.



Sahi dedim kendi kendime bu erkekler  kalplerini de yüreklerinde uçuşan kelebeklerini de ne zaman kaybediyorlar ?
Sen sakın kaybetme emi canım oğlum...

İnşallah evleneceğin kadında sende bu tür duyguları uyandırır.
Hayatına güneş gibi doğup kalbini çalar, midende kelebekler uçurtur.
Kim olduğunun bir önemi yok ama iyi bir insan olması, sendeki iyilikleri görebilmesi en önemlisi.
7 yaşından bu dilek de ne deme.
Hayattaki en önemli mutluluk kriteri belki de kiminle evlendiğin...

Yüreği nazik efendi oğlum,

Çok istedim diğer erkek annelerinden  dinlediğim gibi bana gelip;

'' Benimle evlenmek istemeni''
'' Beni dünyanın en güzel kadını ilan etmeni ''

çok ama çok istedim.

Sen bunları  baba hiç demedin belki  ama  benden de  ''lütfensiz '' hiç bir şey istemedin, teşekkürünü hiç eksik etmedin.

7 yaşında iken yüreğin nasılsa 70 'inde de böyle olacağına, bu bıyık sende nasıl sırıtıyorsa kaba olmanın da sende böyle sırıtacağına  eminim.

Bir de sen demesen de senin için şimdilik dünyanın en güzel kadını olduğumu biliyorum. Aaa pardon o kişi  Ela da olabilir sahi...

Senin varlığıın Ela 'ya hayatının en ama en güzel ve özel hediyesi.
Halen tüm aile içerisinde -Orhan deden dahil- en sevdiğin kişi Ela.
Ela'nın ise Orhan dedesi.
Bizler de sizleri bu dünyaya getiren aracı kişiler  olmakla avunan kişileriz işte.

Her kardeş çok özeldir ama senin misyonun bence Ela 'yı  geliştirmek, dönüştürmek.

Ela da bunu çok ama çok iyi biliyor.

O da, aşağıdaki resimdeki gibi, eminimki yapacakları ile sana  örnek olacak ve seni hep yukarılara doğru elinden tutup çekecek.




Hayatta,  birbiriniz için yapacaklarınızın sınırsız olması, birbiriniz için ayağınızı yerden kesecek sevinçler yaratabilme kapasitesiniz bizim en kıymetli şükretme sebebimizdir.

Gönlünüzdeki yıldızlara ulaşmanız dileğiyle canım çocuklarım...

Harika bir Fly me to the moon cover'ı.

Tony Bennet'ten.

Sizler için.






https://www.youtube.com/watch?v=kIrcxGdyUdk

30 Aralık 2015 Çarşamba

Herşey gönlünüzce olsun:)

30 Aralık 2015. Yılın son günleri, son saatleri.

3. senem bitmekte yazmaya dair.
Hayatımı ele almak için yazmaya başlamıştım ama sanki ülke gündemini yazmaya oturmuşum gibi oldu.
Bu son 3 sene.

Bu blogda da kayıt altına aldığım bir not vardı. Bir astroloji sitesinden. 2012 senesine dair.

Diyordu ki; ''Maya takvimine göre 21 Aralık 2012 'den itibaren doğru bildiklerimiz yanlış, yanlış bildiklerimiz doğru olacak. Bugüne kadar yeteri hazırlık yapanlar bu süreçten çok daha iyi çıkacaklar  ama maalesef geniş bir kitle, farkındalığı çok düşük olan bu geniş kitle, zor zamanlar geçirecek''

Çok zor bir 3 sene geçirdik. Hem milletimizi  hem de global dengeleri düşünürsek. Bireysel zorluklarımız bu sıkıntıların yanında devede kulak kaldı.

O kadar çok gerildik ki topraklanmayı unuttuk.

O kadar çok sıkıldık ki çıplak ayak doğada olmayı, toprağa basmayı bilemedik.

O kadar çok ümitsizliğe kapıldık ki bu topraklardan gitmeyi konuşur olduk, belki de gittik.

Kimi madenci toprağın altında, kimi asker toprağın üstünde, kimimiz ise toprağa karışarak canını verdi.

O kadar çok üzüldük ki bu topraklar için canını verenlere, iki elimiz başımızda ah vah deyip durduk.

Demem o ki bu topraklar  bizden, biz de bu topraklardan çok çektik.

Yeni yıl arifesinde tüm yurtta şiddetli kar yağışı bekleniyor.Ben böylesine kötü geçen senelerin sonunda tam da yılbaşında -önünde ve sonrasında- her yerde eş zamanlı kar yağacağına çok sevindim.


Ne de olsa kar demek ;

Beyazlık  demek, 
Aydınlık demek,
Naiflik demek,
Basitlik demek,
Neşe demek,
Gökten sürpriz demek,
Düştüğü yerde kusur örtmek demek,
Evde miskin miskin otururken harekete geçmek demek,
Yenilik demek, 
Değişim demek,
Tekrar o toprakların mahsül vereceğini bilmek demek,
Döngü demek,
Bereket demek,
Topraklanmak demek,
Toprak demek,
Toprağa karışanları yadetmek demek,

Kar demek ÜMİT demek.

Bu topraklarla tekrar barışabileceğimize dair bir UMUT demek.

Siz ne dilerseniz o demek.
Yeter ki gönülden olsun,
Yeter ki ağız tadı ile olsun.

Yeni senede herşey gönlünüzce olsun.









24 Aralık 2015 Perşembe

Aura



Yaşınız kaç olursa olsun, insan annesini, babasını sesinden, teninin kokusundan, duruşundan, gülüşünden, el ve kol hareketlerinden,  onca insan arasında bile, her yerde her zaman tanır ve bilir. 
Aynı şey anne ve babalarının kendi çocukları için geçerlidir.

Ne entresan bir bağdır değil mi?

Babam; 3 kişilik bir ailenin tek erkek çocuğu olarak hep el üstünde tutulmuş birisi. Ailesinde, rahmetli babaannem sadece dul kaldığında değil çocukları olduğu andan itibaren ailenin direği, fedakarı, beceriklisi, rasyoneli, eli maşalısı... 

Rahmetli 98 yaşında öldüğünde bile öyleydi. Başı dik, kimseye muhtaç olmadan, kafası halen çalışırken, vücut fonksiyonları iflas ettiği için vefat etti. Bu denli güçlü bir kişi idi. 

Benim hiç tanımadığım 1904 doğumlu, babamın babası ise yani dedem ise , toparlayabildiğim kadarıyla, ailenin romantiği, en gönlü zengini, ailenin en cömerti, en muhabbetlisi, en sosyali...

Babaannem Cumhuriyet'in ilk ilkokul öğretmenlerinden. Edirne'li. Dedemle aşık oluyorlar, ailesinin karşı çıkmasına rağmen evleniyorlar. Babaannem dedemi İstanbul 'a gidip Diş Hekimliğini bitirmesine ikna ediyor. Babaannem Edirne 'de yalnız kalıyor; kocasını İstanbul 'da okutuyor. 

Sonra da dedem Edirne 'ye döndüğünde diş hekimliğini çok kısa bir süre yaptıktan sonra '' ben başkalarının ağız kokusunu çekmek istemiyorum '' diyerek çok sevdiği edebiyata, sohbete ve hitabet sanatına yönelerek; lise edebiyat öğretmeni oluyor, gazetede köşe yazıları yazıyor. 
Güçlü hitabet yetkinliği sayesinde etrafındaki irili ufaklı grupları etkileyen ve Edirne'de çok sevilen bir kişi oluyor. Ama oldukça genç bir yaşta 57 yaşında vefat ediyor. Ve maalesef  babaannem çok genç yaşlarda 3 çocukla başbaşa kalarak hepsinin tahsilini en üst düzeyde tamamlamaları için canla başla çalışıyor.

Lafı çok uzattım. Kusura bakmayın. 

16 sene İzmir'in Aliağa İlçesinde yaşayıp her İzmir 'e gidip gelirken geçtiğim Menemen; benim için 3 şeyle özdeşleşmiştir.
Çanak çömlek, ayran ve Devrim Şehidi Kubilay'ın infazı.
2 gün önce.
Sözcü Gazetesinde Uğur Dündar Devrim Şehidi Kubilay'ın ölüm yıldönümünde bir yazı yazıyor.
 ( Yazının tümü aşağıda )
Yazısındaki Kubilay'ın yedek subaylığı sırasında çekilmiş ve gün ışığına hiç çıkmamış 2 fotoğraf yayınlıyor.
O sabah Ankara 'da yaşayan ve gençliğinde Marilyn Monroe'e benzetilen büyük halam sabah Sözcü gazetesini eline alıyor.
Köşe yazısını okuyup fotoğraflara bakarken, birden donup kalıyor. 
İmkansız olan bir şey gerçekleşiyor. Zira 2 fotoğrafta da, Kubilay ile birlikte  bulunan bir kişi O'na gülümsüyor.
O kişinin onca yüz arasından babası olduğunu hemen anlıyor.
Hiç görmediği bir fotoğrafta, hiç bilmediği insanların arasında rahmetli babasının olduğu haberini kardeşlerine haber veriyor.

Babamla dün telefonda bu konuyu konuşuyorum. Babam temkinli. Diyor ki ''o fotoğraftaki kişi  % 99 babam. Ama insan insana benzermiş olmaya dabilir ''

''Baba'' diyorum. ''Ben dedemi hiç görmedim. Ama insanın bir duruşu, havası ve bazen de güçlü  aurası, hiç görmediğin halde o kişinin senin kanından olduğunu çok güçlü bir şekilde hissettirir. Ben, seni ve duruşunu nasıl biliyorsam; bugün o fotoğraftaki kişinin dedem olduğuna ben %100 emin olabiliyorum. Bazı şeylerin izahı yok, ama ben biliyorum ki o kişi; sadece duruşlarınızdan bile ötürü senin baban diyorum ''


Yıllar sonra ben de ilk defa, yıllar yılı babaannemin tam bir kopyası olduğumu düşünürken - rasyonellikten eli maşalılığa kadar geniş yelpazede benzerliklerim varken - her geçen gün tutku haline gelmiş yazı yazmaya olan hevesim, yaptığım işin özünde bile bulan hitabet sanatı, sosyal becerilerimle birlikte sohbete olan düşkünlüğüm ile kendimi, hiç tanımadığım ve bu benzerliği kimsenin yapamayacak kadar acısını halen derin yaşadığı, bu dünyadan erken göçmüş dedem  ile kendimi çok yakın hissediyorum. Neden olmasın ? diye de kendime soruyorum.

Duruş meselesine gelince. 
Armut dibine düşmüş.
Babam da babasına, gerek vücut dili ve duruşu gerek de aurası ile çok  benzemiş.
Sizin de bana katılacağınızı düşünüyorum.

Cumhuriyet sevdalısı olup bu uğurda ister fiziksel ister düşüncesel,  kendini feda etmiş herkesin toprağı  bol olsun. 

Allah gani gani rahmet eylesin.

Kubilay, babaannem, dedem başta olmak üzere tüm yitirdiklerimizin toprağı bol olsun. 
Mekanları cennet olsun.
AMİN.











FOTO: SÖZCÜ Ku­bi­lay en sağ­da ayak­ta du­ru­yor. Sa­dık On­gan or­ta sı­ra­nın sağ ba­şın­da otu­ru­yor. 

Benim dedem ise en arkada soldan 3.'cüsü.




FOTO: SÖZCÜ Ku­bi­lay en ön­de üç­lü gru­bun or­ta­sın­da otu­ru­yor. 

Benim dedem ayakta duranlardan sağ baştan 2.cisi.






Aşağıdaki yazı 23 Aralık 2015 'te Uğur Dündar tarafından Sözcü gazetesinde yayınlanmıştır.

Sev­gi­li okur­la­rım,
Bu­gün, Dev­rim Şe­hi­di Mus­ta­fa Feh­mi Ku­bi­la­y’­ın yo­baz­lar ta­ra­fın­dan hun­har­ca kat­le­di­li­şi­nin 85’in­ci yı­lın­da­ki an­ma et­kin­lik­le­ri­ne ka­tıl­mak için Me­ne­me­n’­de­yim.
Bi­li­yor­su­nuz, İz­mir Va­li­li­ği bu yıl al­dı­ğı ka­rar­la, tö­ren­de Be­le­di­ye Baş­ka­nı Ta­hir Şa­hi­n’­in Me­ne­men­li­le­ri tem­si­len ko­nuş­ma yap­ma­sı­nı ya­sak­la­dı.Bel­li ki baş­ka­nın da­ha ön­ce­ki yıl­lar­da yap­tı­ğı ko­nuş­ma­lar AKP ik­ti­da­rı­nı ra­hat­sız et­miş. O ne­den­le Va­li­lik de sus­tur­ma ka­ra­rı al­mış!..
Ge­nel­kur­may Baş­kan­lı­ğı ise 85 yıl son­ra ilk kez ba­sı­na ak­re­di­tas­yon uy­gu­la­ma­sı ge­tir­di. Bu­na gö­re Ku­bi­lay anı­tı­nın bu­lun­du­ğu as­ke­ri böl­ge­de­ki tö­re­ni, sa­de­ce ik­ti­dar bo­ra­za­nı TRT ve Ana­do­lu Ajan­sı iz­le­ye­cek.
Be­le­di­ye Baş­ka­nı Ta­hir Şa­hin ken­di­si­ne ge­ti­ri­len ko­nuş­ma ya­sa­ğı­na ve ak­re­di­tas­yo­na tep­ki­si­ni “Ku­bi­lay unut­tu­rul­ma­ya ça­lı­şı­lı­yo­r” di­ye­rek gös­te­ri­yor.
* * *
An­cak bu ça­ba­lar, şan­lı dev­rim ta­ri­hi­miz­de ka­ra bir le­ke ola­rak ka­la­ca­ğı gi­bi,Teğ­men Mus­ta­fa Feh­mi Ku­bi­la­y’­ın ba­şı­nı ver­me pa­ha­sı­na yak­tı­ğı me­şa­le, Cum­hu­ri­ye­ti­miz­le bir­lik­te ka­ran­lık­la­rı son­su­za dek ay­dın­la­ta­cak. Dev­rim­le­ri ko­ru­mak uğ­ru­na can­la­rı­nı fe­da eden kah­ra­man Türk ev­lat­la­rı­nın ad­la­rı her ge­çen yıl da­ha da yü­ce­le­cek…
85. yıl an­ma et­kin­lik­le­ri kap­sa­mın­da Ata­türk­çü Dü­şün­ce Der­ne­ği­’n­ce or­ga­ni­ze edi­len Me­ne­me­n’­de­ki pa­nel­de de­ğer­li bi­lim ada­mı dos­tum Prof. Er­gün Ay­bar­s’­la bir­lik­te ko­nuş­ma­cı ola­rak yer ala­ca­ğız.
* * *
Sev­gi­li okur­la­rım,
Bel­ki de ilk kez gör­dü­ğü­nüz fo­toğ­raf­la­rın hü­zün ve­ri­ci öy­kü­sü var.
Ar­ka­da­şım Me­te On­gan, bu fo­toğ­raf­la­ra na­sıl sa­hip ol­du­ğu­nu an­la­tır­ken şun­la­rı söy­lü­yor:
“Ba­ba­mız mer­hum Kı­dem­li Bin­ba­şı Sa­dık On­gan tüm ai­le bü­yük­le­ri­ni Bal­kan ve Bi­rin­ci Dün­ya Sa­va­şı­’n­da kay­bet­ti­ği için Da­rü­leyta­m’­da (kim­se­siz­ler yur­du) bü­yü­müş. Öğ­ret­men oku­lu­nu bi­tir­dik­ten son­ra bir sü­re köy öğ­ret­men­li­ği yap­mış. Ar­dın­dan Hal­ka­lı Zi­ra­at Oku­lu­’n­dan me­zun ol­muş. Ye­dek su­bay­lı­ğı sı­ra­sın­da tez­ke­re bı­ra­kıp, bü­yük bir kıs­mı Do­ğu Ana­do­lu­’da ge­çen as­ker­lik ya­şa­mın­da kı­dem­li bin­ba­şı­lı­ğa ka­dar ter­fi et­miş.
Ba­ba­cı­ğım, Ku­bi­la­y’­la ye­dek su­bay­lı­ğı sı­ra­sın­da sı­nıf ve si­lah ar­ka­daş­lı­ğı yap­mış bir Cum­hu­ri­yet sev­da­lı­sıy­dı. Ken­di­si­nin şe­hit Ku­bi­la­y’­la bir­lik­te ol­du­ğu bu iki fo­toğ­raf ka­re­si, biz­le­re bı­rak­tı­ğı en de­ğer­li mi­ras­tır. Bu kah­ra­man Türk dev­rim­ci­si­nin, mert­li­ği­ni, atak­lı­ğı­nı ve ya­kı­şık­lı­lı­ğı­nı an­la­tan, hem öğ­ret­men­lik­ten mes­lek­ta­şı, hem de as­ker ar­ka­da­şı ol­mak­la son­suz gu­rur duy­du­ğu­nu söy­le­yen ba­bam, iyi ki bu­gün­le­ri, an­ma tö­re­ni­ne ge­ti­ri­len ya­sak­la­rı ve kı­sıt­la­ma­la­rı gör­me­di.
Fo­toğ­raf­lar, Ku­bi­lay Ai­le­si’n­de ve ak­ra­ba­la­rın­da var mı­dır, bi­le­mi­yo­rum. An­cak Ata­türk ve dev­rim­le­ri­nin mil­yon­lar­ca sev­da­lı­sı­nın, hep­si çok zor şart­lar­da ye­tiş­miş ve ken­di ça­pın­da bi­rer kah­ra­man olan bu yi­ğit va­tan ev­lat­la­rı­nın fo­toğ­raf­la­rı­na bak­tık­ça, Cum­hu­ri­ye­t’­i on­la­ra borç­lu ol­du­ğu­mu­zu bir kez da­ha ha­tır­la­ya­cak­la­rın­dan hiç kuş­ku duy­muyorum…”
* * *
İs­tan­bul Ko­ca­mus­ta­fa­paşa’­dan ma­hal­le ar­ka­da­şım sev­gi­li Me­te­’nin bu fo­toğ­raf­la­ra sa­hip ol­du­ğu­nu Star Te­le­viz­yo­nu­’n­da Ha­ber Mer­ke­zi Yö­ne­ti­ci­li­ği ya­par­ken öğ­ren­miş ve Ku­bi­la­y’­ı an­dı­ğı­mız bir yıl­dö­nü­mün­de ek­ra­na ge­tir­miş­tik.
Ya­zı­lı ba­sın­da ise bil­di­ğim ka­da­rıy­la ilk kez ya­yım­la­nı­yor.
Ay­rı­ca Me­te On­gan, fo­toğ­raf­la­rın te­lif hak­kı­nı da ga­ze­te­niz SÖZ­CÜ ile Me­ne­men Be­le­di­ye­si­’ne ar­ma­ğan edi­yor.
* * *
Sev­gi­li okur­la­rım,
İs­te­dik­le­ri ka­dar unut­tur­ma­ya ça­lış­sın­lar.
Fe­na hal­de bey­hu­de bu ça­ba­lar Dev­rim Şe­hi­di Mus­ta­fa Feh­mi Ku­bi­la­y’­ı unut­tur­mak bir ya­na, onun aziz ha­tı­ra­sı­na, Bü­yük Ön­der Ata­tür­k’­ün dev­rim­le­ri­ne ve biz­le­re en bü­yük ar­ma­ğa­nı olan Cum­hu­ri­ye­t’­e da­ha sı­kı sı­kı­ya sa­rıl­ma­mı­za ne­den oluyor.



Hoş geldim!

Yeni yılın ertesi, annemin başka diyarlara intikal edişinin tam göbeği, oğlumun yeni yaşının hemen öncesi bir zamanlardan merhaba! Uzun bir ...