11 Haziran 2013 Salı

Gezi'ye dair aklımda geçenler, gönlüme kazınanlar.

İstanbul 'un en elit semtinde bir kuaför salonunda Halk Tv açık, yüzler asık , sohbet hep Gezi...Çalışanlar çok genç. Aklı başındalar. Ajda 'yı da, Nurgül Yeşilçay'ı da görmenin mümkün olduğu bir salon.

Diyor ki bir tanesi; ''Akşamları hep Gezi' de yatıyoruz, gündüz işe geliyoruz.Anti-kapitalist müslümanlar var parkta. Tanımanızı isterdim. Bizlere öyle yardım ettiler, öyle yardım ettiler ki biz de onlara mescit yaptık orada..Müthişler.En yakın arkadaşlarım oldular. ''

Kimi müşterileri 5 adet çok büyük çadır, kimileri 700 kişilik yemek yapıp yollamışlar Gezi'ye... Daha niceleri de varmış ki gönülden destek veren..

-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Yine İstanbul 'un müstesna semtinde müstesna bir Doktor. Müşterileri arasında yok yok. Medikal estetik Dr.'u.17. yaşında kızı var. Notre Dame De Sion Fransız Lisesi'nde  okuyormuş.Gezide gönüllü imiş.Her gün okul sonrası ve haftasonu orada bulunmuş.Yemek dağıtmaktan sorumlu imiş.Müdahalenin beklendiği gün-dün- sadece babası '' Bugün evde olmalısın'' demiş..Parktan geri çağırmış.Kızı ile gurur duyuyor. ''O'ndan çok şey öğreniyorum'' dedi.


-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Kızımın Tenis antrenörü.Yaşam koçu da denilebilir. Yıllarca  Milli tenis takım antrenörlüğü yapmış.Her fırsatta Gezi 'ye gittiğini ve elinden geleni yaptığını söylüyor.Orada bulunmanın bile O'na çok iyi geldiğini söylüyor.

--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Kızımın okulunda bir veli. Dükan rejimi sayesinde sağlıklı beslenmeyi keşfederek blog yazarlığı, TV programı yapmaya başlamış birisi. Geçen gün karşılaştık. İşlerini sordum. ''Şu an tek yaptığım her gün Gezi'ye gidip oradaki gençlere sağlıklı yemek yapmak '' dedi. ''Bu dava sürdükçe orada olacağım'' dedi.Vücuduna isabet eden gaz bombasının yaptığı tahribatı gösterirken yüzü kızardı.''Binlerce yaralı bereli gencin yanında benimki basit bir şey'' dedi.

-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Etrafımda sayısız nice duyarlı kahramanlar...Ortak paydaları sadece duyarlılıkları. Kimi doğru bilgiyi iletmeye çalışıyor, kimisi sabahları parka giderek temizliğe yardımcı oluyor. Kimisi Gezi platformuna dair bilgileri ingilizce'ye çeviriyor. Herkes kendince bir şeyler yapıyor. Kendince. Doğrusu yanlışı olmadan.Yargılamadan. Saf ve naif duygularla.Ortak paydalarından bir diğeri de inanmaları. İyi bir şeyler yaptıklarına inanmak...

Cin şişeden çıktı bir kere. Bizler susamış olduğumuz, hasretle beklediğimiz o İNANÇ duygusunu kolay kolay bırakamayacağız.Tadını aldık bir kere.

15 gün önce başka idik şimdi bambaşkalaştık. Ama en önemlisi başkalaşırken yabancılaşmadık, duyarsız kalmadık.Lafta ise hiç kalmadık. Değişimi arzu ettik canı gönülden.15 gün bile nelere kadirmiş meğersem...

Değişimi talep ettiysek eğer değişimi için dönüşmek gerektiğini idrak ettik.Önce bireysel düzeyde sonra da toplum olarak .O yüzden belki de hep sorduğumuz soruların en başında gelen '' Eee ne olacak şimdi? '' yi daha az sormamız gerek bundan sonra.

Sadece İNANMAK bile başarmanın yarısı ise, biz de bilmeliyiz ki istediğimiz sonucu er ya da geç alacağız. Sürenin önemi yok belki ama SÜRECİN çok büyük önemi var.

Bu deneyimin bizi toplum olarak bir yerlere getireceğine inanarak, daha iyi günlere uyanacağız.Belki yarın belki de yarından da yakın...

Yaşayıp göreceğiz.Acele etmeden.Sindirerek. İnanarak. Duyarlı olarak. Ne olursa olsun hep eylemin içinde olarak. Pasifize olmayarak.

Göreceğiz.







4 Haziran 2013 Salı

X, Y değil Ümit ve Umut onlar...

Göbeğinde Gezi Parkı olan ama aslında derinlerinde 40 senelik hayatımda görmediğim binbir türlü farklı rengi, farklılığı, değişimi ve dönüşümü hissettiğimiz, tecrübe ettiğimiz bir dönemde bir sürü ilki birlikte tadıyor, soluyoruz!! İster Portakalı ister de Biber Gazını...

Herkes içindeki cevheri çıkartıyor bu direnişte...Sosyal medya aracılılığıyla gördük ki kimimiz yazar oldu, kimi içindeki mizah yeteneğini 140 karaktere sığdırdı ilah oldu, kimi ise yaratıcılığını en üst düzeye çıkartarak bizlere hiç bir zaman unutmayacağımız ve en önemlisi kalplerimize kazınacak bir sürü imge sağladı..

Ama bu direnişte esas cevheri içinden çıkartan; yüreğini, cüretini, sağduyusunu ve aklını ortaya koyan gençler oldu. Bizlere bir çok konuda örnek oldular. Kendimiz ile yüzleşmemize sebep oldular.

Bencilliğimizi, tembelliğimizi, inançsızlığımızı yüzümüze vurdular. Hem de kibarca. Tüketim dünyasında hızla tükettiğimiz, unutulmaya yüz tutmuş değerlerimizi tekrar bize hatırlattılar.

Sadece hatırlatmakla kalmadılar.Kendimizle yüzleştikten sonra rahatsız olmamızı sağladılar.

Onlar orada, gece-gündüz demeden, endişelenmeden, haklı mücadelerinde onurlu direnişlerinde çaba gösterirken bizde kendimizle yüzleştik. Belki de bu yüzden ilk günden olamadık orada. Devam ettik laga-lugamıza, sığınmaya devam ettik bahanelerimize. Ta ki içimizde ki vicdan bizi rahatsız edene kadar.

Sonrası malum...Sokaklara döküldük, gençleri takip ettik, planlarını hayranlıkla izledik, onlara yardımcı olmaya çalıştık.Halen de olmaya çalışıyoruz. Kimi zaman yine rehavate kapılsak da hem onların kararlı tutum ve davranışları hem de kendi vicdanlarımız tekrar bizi dürtüyor, çaba göstermemizi sağlıyor.

Bu halk eyleminin bir liderinin olmadığı çok aşikar. Aşikar olan bir başka şey ise bu dönüşümün birçok lider doğurduğu...O kızlı, erkekli gençler bizim yeni liderlerimiz...Hani X kuşağı, Y kuşağı diye etiketleyip, haklarında ileri geri konuşup, atıp tuttuklarımız...

Sadece 1 hafta gibi çok kısa bir sürede hepsi ama hepsi bu toplumun ümidi, umudu oldular.

Dolayısıyla onlar artık benim için X veya Y değil ''Ümit '' ve '' Umut '' 'lar.

İyi ki de öyle oldular...Hayranlığımızı, saygımızı kazandılar.İlham kaynağımız oldular.

Sizi bilmem ama ben bundan böyle etrafımda daha fazla Ümit ve Umut olmasına özen göstereceğim...

Nitekim onlar benim yeni liderlerim...Hepsinin elini sıkamasam da karşılaştıklarımın elini sıkmak üzere Gezi Parkına gidiyorum...Selamlarınızı söylerim.


12 Mayıs 2013 Pazar

Annem

Bundan 7-8 sene önce geniş katılımlı bir iş toplantısında Acar Baltaş konuşmacı olarak aramızda idi...Bizlere bir takım sorular yönelttikten sonra bizi tanımak için içimizde ki  1-2 arkadaşımızdan kendisini tanıtmasını istemişti..
Bir arkadaşımız da kendisini tanıtırken ;
-2 çocuklu bir anneyim
-Şu departmanda bu işlerden sorumluyum
-Bu şirkette şu kadar zamandır çalışıyorum dedi.

Acar Baltaş o zaman hiç unutamayacağım bir cevap verdi.Dedi ki ''Sen bize kendini tanıtmadın sadece hayattaki rollerini anlattın''

Bugün anneler günü...Her yerde annelere ithaf edilmiş yazılar var.Herkes kendi gözlüğünden annesini anlatıyor..Annelerin ''anneliği'' yüceltiliyor...O'nun gibisini bulamamaktan, O'nun yemeklerini başka kimsenin elinden yiyememekten, O'nun sevgisini başka kimseden görememekten yakınıyor çoğu zaman köşe yazılarındaki muhtelif isimler...

Bütün bu yazıları okurken 22 sene önce kaybettiğim annem geldi aklıma...Annemin anneliği değil ama kendisi geldi aklıma... Hiç aklımdan çıkmayan anneme sormak istediklerim vardı.Duymak ve öğrenmek istediklerim. Anne rolünden sıyrılıp kadın olarak cevaplamasını istediklerim vardı...Hani Acar Baltaş'ın dediği gibi...Kendi olduğu gibi...

-İlk ne zaman ilk aşık olmuştu ?
-Neden babamı seçmişti ? Nasıl tavlamıştı babam O'nu ?
-Hayatındaki en büyük pişmanlığı ne idi acaba?
-Başka bir imkan geçseydi eline nasıl yaşardı acaba hayatının geri kalanını?
-Ajda dışında kıskandığı olmuş muydu acaba ? Neden kıskanmıştı o kişiyi acaba?
-Hayatının en güzel dönemi hangisiydi?
-Peki ya hayalleri ?
-Evlenmemiş olsaydı nasıl bir hayat yaşamak isterdi? 
-O zarif stilini nasıl belirlemişti ? Yılların getirdiği miydi hep mi böyleydi?
-Kadın olarak en çok neresini beğenirdi ? ( Gerçi bunun cevabını biliyorum bacakları idi!! Yıllar sonra MS olduğunda demişti ki ''nazar değdi bacaklarıma '')
-Beni nasıl buluyordu acaba ? Kadınlığımı,kişiliğimi,değer yargılarımı,dostlarımı, hayata bakış açımı..?
-Her 10 senelik yaş dönemimde bana ne nasihatlar verirdi? Karnem nasıl olurdu acaba?


17 yaşında bunları düşünmüyor insan.. Sadece ama sadece kendisini düşünüyor..Peri masalının ise sonsuzluğuna inanıyor...Annesine bir şey olmaz, bu masalın sonu da böyle olamaz diye düşünüyor.

Anne olduktan sonra anladım gerçek yokluğunu...Hem anneliğini hem de kadın olarak kendisini...
Düşündüm ki eğer hayatta olsaydı ondan çok şey isterdim ;

-Hayatımızda bizi mutlu eden /üzen konular hakkında birbirimize el yazısı ile mektup yazmayı isterdim..O el yazısı ile dile getirilmişler şeyler var ya..) Fotoğraf kadar kıymetli.Söz uçar yazı kalır misali.

-Her yılbaşı videoya çekip kendimizi o seneki hayallerimizi anlatmasını isterdim...Sene sonu geldiğinde ise o videoyu izlediğimizdeki yüz ifadelerimizi tekrar çekebilmeyi isterdim.

-Kadın olarak bana kendisini anlatmasını isterdim. Duygularını bilmek, isyanlarını öğrenmek isterdim.Yukarıdaki sorularıma her 10 sene başkalarını eklerdim.

-Anne kız olarak herkesi geride bırakıp sehayate gitmeyi isterdim. Elimizde içkilerimiz güneşi batırmayı arzu ederdim...Kendimize odaklanarak, diğer herşeyi unutarak...

-İki zevkli kadın olarak bol bol alışverişe çıkmayı isterdim...Olmayan kilosunu yine de şımarıkça eleştirmeyi isterdim.Kapris misali.

-Kızıma beni anlatmasını isterdim.Çocuk, ergen, yetişkin hallerindeki kendimi. Zorluklarımı, hatalarımı, başarılarımı, benzerliklerimi..Kızıma her ikimizin de ( annemin ve benim ) yapamadığımız şeyleri yapmasına cesaret vermesini isterdim.

-Oğluma ise ikimizinde ( annem ve benim )  hayallerindeki ortak erkek figürünü anlatmasını isterdim.Kadın ruhunu anlamasını için önce kendi ruhunu nasıl beslemesi gerektiğini anlatmasını isterdim.

-Birlikte spor yapmak isterdim.Gururla yanında olmak isterdim.

-Her sene başında özel fotoğraflar çektirirdim..Profesyonel fotoğrafçıya.Yüzümüzün güldüğü.Ümidin, umudun olduğu, şükran duyulduğu...

Ben yapamadım.Sadece istedim.İmkansızı.

İmkanınız varsa, siz o şanslılardansanız halen; durmayın,yapın.Sorun, öğrenin, yüceltin. 

İçinizden gelen geçeni paylaşın...

Yaşayın ..Sadece anneliğini değil  annenizin kendisini !!


10 Mayıs 2013 Cuma

Işık İşçileri

Hani hep aklımızı kurcalayan bir şeyler vardır... Çoğu zaman adlandıramadığımız, kimi zaman dışa vurduğumuz...Nefes alıp verdiğimiz müddetçe hep içimizde barındırdığımız; barındırmak istediğimiz...

Etkileşim içerisinde olduğumuz kişilere çok rahatlıkla hissettirebildiğimiz.Yüreklerimizde taşıyıp arada bir kendimize '' belki de benim misyonum bu! '' dediğimiz.

Yüreklerimizden taştığı zaman ise nereye, nasıl akıtabileceğimizi bilemediğimiz...

Ama sonra bir an gelir, farkına varırız, emin oluruz ve  bir yolunu bulup çağlarız gürül gürül. Kimi zaman yazarak, kimi zaman bir objeyi yaratarak, kimi zaman içten gelen herhangi bir arzuyu güçlü ve istikrarlı bir şekilde paylaşarak...

Tüm bu aktivitelerin ortak paydası; paylaşmak, etkileşim içerisinde bulunarak iyi hissettirmektir.Ama kendimizi ama karşımızdakini. Önemli kelime; enerji alışverişidir.

İçimdekini dışıma çıkartabildiğim ve karşılığında da olağanüstü enerji alıp verdiğim bu blogumun bana kattığı gibi..Kendimi akıtabildiğim için çok mutlu olduğum gibi... Aşağıdaki yazıyı okuduğumda ''evreka'' dediğim gibi...

Eskisi gibi tanımlara takılı kalmayı sevmesemde kendime yakın hissettiklerimi özenle seçiyorum.

Sizlerin de kendi yaşam amacınızı yüreklerinizden çıkartıp akıtabilmeniz dileğiyle; sevgiyle paylaşın...


Yaşam Amacı
Yaşam derslerinin dışında, bir de bu yaşama yapmak üzere geldiğimiz bir iş var. Yaşam amacımız, biz bu dünyaya gelirken yüksek benliğimizle; Allah’la, meleklerimizle birlikte belirlediğimiz, yaşam boyu da ana hatlarıyla sabit kalan ‘hayatımızın işi’dir. 
Yaşam amacımız bizi en mutlu eden, içimize en fazla coşku veren, o işi yaptığımızda bizi en çok dolduran iştir. Enerjimizi en çok yükselten, ışığımızı en çok arttıran iştir yaşam amacımız. 
Yaşam amacıyla ilgili en güzel haber de şu: Hepimiz yaşam amacımızla ilgili yeteneklere doğuştan sahibiz. En kolay yaptığımız iştir yaşam amacımız aslında. Zaten yeteneklerimizin olduğu alandadır yaşam amacımız. Bazen bu yeteneklerimizi açığa çıkarmak veya hatırlamak için bir-iki eğitim almamız gerekebilir ama istisnasız hepimiz, yaşam amacımız her ne ise onu muhteşem bir şekilde yapabilecek hazinelerle donatılarak geldik bu dünyaya.
Ve bu konudaki asıl hazinemiz içimizdedir.
Işık İşçileri
Herkesin bir yaşam amacı vardır. Bazılarımızınki sadece mutlu olmak… 
Fakat ışık işçileri dediğimiz bir grup insan var ki, onların yaşam amacı biraz farklı. Yüreğinde kendileri veya yakın çevrelerinin dışında herhangi bir şekilde hizmet etme isteği duyan insanlara ışık işçisi diyoruz. Bu, resim veya müzikle dünyamızı güzelleştirerek insanların enerjisini yükseltmek de olabilir, tıp doktorluğu yaparak hayat kurtarmak da. Veya sadece doğru zamanda doğru yerde bulunup, karşılaştığı insanlara duyması gereken sözleri söyleyerek onları rahatlatmak… 

26 Nisan 2013 Cuma

Yaşamak zamanı


Ölüm hakkında ne düşünürsünüz bilmem...Kimileri korkar ölümden yitip gitmekten; kimileri hiç düşünmez; benim gibiler ise ne korkar ne de düşünmemezlikten gelir. Zira gideceği yerde sevdiği çok insanın onu beklediğini bilir.Kendine üzülmez geride bırakacaklarına üzülür sadece.

Şu sıralar etrafımda sevdiklerinin sağlık sorunu ile uğraşan çok dostum olduğu gibi maalesef kendisini zamansız kaybettiğimiz dostumuz,tanıdığımız oldu.Belki de sormamız gereken ''zamanında giden var mı?'' bu dünyadan..Herkesin kaybı kendisi için de sevdikleri için de zamansız olmuyor mu çoğu zaman..

Fark ettim ki eskiden görevden gittiğim cenazelere bile yürekten gidiyorum artık ben. Giden kişiye helallik verebilmenin huzuru kaplıyor içimi cami avlularında.

Büyümek demek bu demek galiba.Yaşamdan alacağın sorumluluk paydasınında artması demek. Yaşam esnasında daha fazla çeşitlilik ile tanışmak demek.Her boyutta. Büyümek biraz da değişmek demek.Ama ne olursa olsun yaşamak demek.Yaşanmadıktan sonra koskoca bir ömür;cami avlusunda giden kişiyle yeterince anı biriktiremedikten sonra, söylemedikten sonra içinden geçenleri, yaşatacağın onca güzellikleri esirgedikten sonra kıymeti yoktur aslında  hiçbir şeyin..İşte o zaman '' keşke''ler gelir bulur seni..

O zaman dersin işte keşke başka türlü yaşasaydım şu hayatı...Hayat dediğin kimileri için 2 perdelik bir oyun kimlleri için ise uzun metrajlı film. Önemli olan- oyun olsun film olsun- karakterler sağlamsa, senaryo güçlü,metinler samimi ise o zaman bu korku niye ??

Keşke dememek için sarılın hayatınıza, sahip çıkın..Can Yücel'in de dediği gibi silkelenin; zaman yaşamak zamanı...

YAŞAMAK ZAMANI


Yemek de boş içmek de,
Hatta yeri gelmeden sevişmek de.

Tam zamanında öpmelisin mesela güzel gözlünü,
Tam zamanında söylemelisin sevdiğini
Gözlerinin içine baka baka.

Bisikletinin gidonunu
Tam zamanında çevirmelisin
Düşmemek için;
Tam zamanında frene basmalı,
Tam zamanında yola koyulmalısın.

Tam zamanında okşamalısın basını
O üzüm gözlü çocuğun
Hıçkırıklar tam dizilmişken boğazına,
Tam ağlamak üzereyken.

Tam zamanında koymalısın elini omzuna
En sevdiğin dostunun babası öldüğünde.

Tam zamanında tutmalısın düşerken
Üç yaşındaki sehpaya tutunan çocuğu.

Tam zamanında acımalı yüreğin
Afyon'da Hasan Ağabey' in evi yıkılınca başına
Evsiz kalınca çoluk çocuk
Ki uzatasın elini bir parça.

Tam zamanında açmalısın kapını
Hayatına girmek isteyenlere.
Tam zamanında çıkarmalısın
Sevginden şımarmaya başlayanları.

Tam zamanında affetmelisin kardeşini
Biliyorsan yüreğinde kötülük olmadığını
Seni gecenin üçünde arayıp da
Kafasının iyi olduğunu söylediğinde.

Tam zamanında öğretmelisin oğluna
Gerekiyorsa yumruk atmayı
Tam burnunun üstüne
Tiksinmeden pisliğinden,
Yukarı mahallenin sümüklü bebesi
Misketlerini zorla almaya çalışırsa.

Tam zamanında bağırmalısın
Acıyınca bir yerin.
Tam zamanında gülmelisin
Kemal Sunal küfür edince filmin bir yerinde.

Tam zamanında yatmalısın
Yola çıkacaksan ertesi gün
Ve arabayı kullanan sensen
Sana emanetse çoluk çocuk
Ve kendin.

Tam zamanında bırakmalısın içmeyi
Son kadeh bozacaksa seni
Ve üzeceksen birilerini
Ertesi gün hatırlamayacaksan.

Tam zamanında ayrılmalısın misafirliklerden.
Tam zamanında konuşmalı
Tam zamanında şarkı söylemeli
Tam zamanında susmalısın.

Tam zamanında terk etmelisin gerekiyorsa
Annenin babanın evini,
Tam zamanında başka bir şehre gidip
Ayaklarının üzerinde durmaya çalışmalısın.
Tam zamanında dönmelisin memleketine.

Tam zamanında için titremeli,
Tam zamanında âşık olmalı
Deli gibi sevmelisin güzel gözlünü.

Tam zamanında toplamalısın oltanı
Belki de seni şampiyon yapacak
En büyük balığı kaçırmadan.
Tam zamanında yaşlandığını hissetmeli
Tam zamanında ölmelisin
Iskalamak istemiyorsan hayatı.

Haydi, şimdi kalk bakalım
Silkin şöyle bir
At üzerinden hayatın yorgunluğunu,
Vakit zannettiğinden daha az
Haydi, kalk bakalım,
Şimdi YAŞAMAK ZAMANI

CAN YÜCEL

25 Nisan 2013 Perşembe

Şundan bundan

Bünyem kaldırmadı artık daha fazlasını ve isyan etti... Ama benim gibi inat bir insana yakışır bir şekilde yaptı bu isyanını...İnsan içine hemen kaçamayayım, spora hemen atmayayım, tez canlılıkla işe girişmeyeyim diye beni bu yaşımda su çiçeği yaptı. Ki her yerim kabarsın beni gören kaçsın diye. Ne yapalım ben de zorunlu istirahatten dolayı oturdum uzun zamandır aklımda olanları dökmeye ...

--------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Nedendir bilinmez ama biz millet olarak bazı şeylerde çok ilerideysek bazı şeylerde de o kadar geriyiz.. Mesela her yerde bangır bangır facebook ve internet kullanımında ne kadar ileride olduğumuz yazılır çizilir ama bir alışveriş merkezinde yürüyen merdivene binmekte zorlanırız...Dikkat edin yürüyen merdivenlerde kuyruk olur. İnsanlar hangi ayakla hangi basamağa bineceklerini planlamaktan binemezler yürüyen merdivene. Neden acaba ?

---------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Hazır evde iken başucumda bulunan 4-5 adet kitabı okurum nasılsa dedim... Kitaplardan bir tanesi nice zamandır orada duran '' Bad mother's hand book ''
Kızım bu kitabı görür görmez '' Ben sana kötü davrandığım için kendini kötü hissedip mi bu kitabı okumaya başladın?'' dedi.
Epey güldüm...Sonuç derseniz tüm başucu kitaplarımı bir kenara koyup Elif Şafak'ın ''Aşk '' kitabını tekrar ve yeniden okumaya başladım. Tam güzel bir bahar havasına layık.

--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
O kadar güzel bir hava varki dışarıda; içeride hasta  olsam bile dışarıdaki güzel havayı içimde, taa iliklerimde hissediyorum...Enerji taa derinlerime kadar işleyebiliyor...Bugünkü ay tutulmasından mı bilinmez...Sadece keyfini çıkartıyorum. Su keseciklerime rağmen...Müzikte ise şu sıra olmazsa olmazım Katie Melua...Çoğu şarkısını çok beğenmekle birlikte şu şarkısını şu sıralar çok dinliyorum;
-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

16 Nisan 2013 Salı

Git-Gel'ler

Seviyorum git-gel'leri ben... Hem fiziksel olarak hem de düşüncesel olarak gitmeleri gelmeleri...

Hem yeni, keşfedilmemiş diyarlara doğru hem de eski, beni ben yapan kişilere veya yerlere  doğru gidip gelirim sık sık...

Her yaşanmışlığın hakkını vermeyi severim...Yüceltmeyi de bilirim...Anmasını ve an'ı tekrar yaşamayı da...

İster hatırşinazlık deyin ister geçmişe özlem deyin... Ben ise ''Ben ''i ''Ben '' yapan herşeye sarılmak derim...

Hayal kurmasını ise yeni öğrenmekteyim. Planları bıraktığımdan beri... Belki de  gönlüm daha çok  zenginleştiğinden...Nefes almayı daha çok önemsediğimden belki de..Belki de hayatın sürprizlerine her zamankinden daha fazla açık olmamdan...Kimbilir...Şimdiki zamanın kıymetini  ise herşeyden çok bilirim.Buna her gün şükrederim...

Seviyorum zihnimde  geleceğe uzanmayı...Bakalım neler yaşayacağız daha demeyi ?Biraz pervasızca biraz akışına bırakıp hani.

Tüm bu düşüncelerin hepsi dün İzmir 'de bir otele girerken canlandı bende teker teker...Önce düşünceler sonrasında ise anılar canlandı. Sırasıyla... An be an gözümün önüne gelerek selamladılar beni.

Otelin ismi değişmiş, dekorasyonu değişmiş fark etmedi...Dekorlardan bağımsız; birer birer ruhları canlandı yaşanan anıların... Beni gülümsetti '' vay be '' dedirtti. Geleceğe dair ''Kimbilir başka neler yaşayacağız?'' dedirtti. Herşeyden önemlisi ''iyi ki yaşamışım'' dedirtti.

21 sene sonra, dün bir iş için ayak bastığım otel; eskinin Efes oteli idi..Hani şimdinin Swiss oteli. İzmir için izlerin ve ilklerin oteli idi adeta... Benim için de aynen öyle olmuş içeri girer girmez iz'ler bana kendini dün gibi hatırlatmıştı nitekim.

İlk hatırladığım anım ortaokul 2 olduğum bir yaşta okulu kırarak, koyu bir FB'li olarak otelde kalan efsane kaleci Tony Schumacher 'i görmek ve imza almak içindi...Hem cüret etmenin hem de sabretmenin karşılığını aldığım küçük ama büyük mutluluklardan bir tanesiydi o an...

2. anım ise Lise son mezuniyetimi kutladığımız akşama aitti..O gece geldi aklıma.. Kıyafetim, saçım, o korkunç gözlüklerim vs de aklıma geldi ama en çok aklıma gelen ''karmakarışık hislerimdi''...

Genç olmak, bilinmezliğe doğru yol almak, sınav stresi, hayatın en büyük darbelerinden bir tanesini yeni yemiş olmak ama her şeye rağmen çok kıymetli arkadaşlarımın arasında olmak...Dediğim gibi o    '' karmakarışık hislerim '' geldi aklıma...Buruk bir anı oldu kendisi neticede...Sahip çıktım tabiki yine de kendisine.

Kendisini hatırlatan en son anım ise üniversite 1.sınıftaki ben'e dair oldu.İlk ciddi ilişkim, pek aşık olduğumu bildiğim, karmakarışık hislerin en nihayetinde akacak bir kanal bulduğu bir zamana ait olan zamandan. En deli dolu olduğum zamanlara ait olan...

Üniversitede sömestr tatili olmuş, ben İzmir'e gelmiş; erkek arkadaşım ise Ankara 'da kalmıştı. Bu 3 haftalık ayrılığa nasıl dayanacağımızı bilemezken babası bize bir jest yapmış ve oğlunu da koluna takarak iş gezisine İzmir 'e getirmişti..Bir gece yemeğinde otelde bir araya gelmiştik. O yemeğe nasıl giyindiğimi de,hazırlandığımı da, stresini de unutmamışım. Sürprizleri çok sevdiğimi ilk  hissettiğim bir yaşta olduğum; sabretmenin ise eskisi kadar kolay olmadığını anladığım zamanlardan...

Dün sabah gittim İzmir 'e aynı gün içerisinde geldim tekrar İstanbul 'a... Bir otele girdim aklıma neler geldi.. Yürümek istedim sokaklarda daha fazla iliklerimde hissedeyim bazı şeyleri diye ama şimdiki zamandaki şükrettiklerim çağırmakta idi beni... 

Gitmeler gelmeler de olmasa hayat çok sıkıcı olurdu diye düşündüm.. 1 günlük iş gezisi bile beni mutlu etti en nihayetinde...Gitmeleri gelmeleri farklı kılacak olan tek şeyin şimdiki zamanda yaşayacağım kıymetli anların olduğunu tekrar hatırladım.Zamanıma, yaşıma, sağlığıma, sahip olduklarıma tekrar kıymet bildim.

Ve 10 sene sonra nerede, nasıl hissedeceğimi düşünmeye gidip gelmeye doğru yola çıktım...




Hoş geldim!

Yeni yılın ertesi, annemin başka diyarlara intikal edişinin tam göbeği, oğlumun yeni yaşının hemen öncesi bir zamanlardan merhaba! Uzun bir ...