17 Aralık 2021 Cuma

CEO of the house


Odağımı bulamıyorum. Uzun zamandır. 

Düşüncelerim serbest, sorgulamalarımın içi boş, zamanı hunharca öldürmekteyim. Ama kendim ettim kendim buldum.

Herkese alan açtım, davet ettim kendi alanıma. Hoşgeldiler, keyif de verdiler ama ben de gün be gün soldum. Herkesin derdi kendi derdim oldu, herkesin zamanlaması kendi zaman planım oldu. Ne  amacım oldu, ne de hedefim. Aile fertlerimin amaçları ve  hedefleri benim hedefim haline geldi. Bundan yıllar önce  kozmetik alanında marka yöneticisi iken , ürünler için doğrudan şunu yapar bunu eder diye iddia edemezdik, yuvarlak ifadelerle ''bilmem ne yapmasına yardımcı olur ''  derdik, işte  benim de bu iki senelik pandemi dönemimim özeti de bu ... Kendim söyledim,'' CEO of the House'' diye kendimi de dev bir çukurda buldum. Böylelikle de seneye damgamı '' en iyi yardımcı kadın oyuncu '' olarak vurdum. Tebrikleri alırım.

Tamam en iyi yardımcı oyuncu ödülü de önemli bi şey de , olabilir de , benim gibi sahne kadınına, hayatını başrole adamış, tüm hevesi sahneye çıkmak olan bir kadının sahnesi bile yokken çukurdan kim O'nu bulacakta O'na en iyi yardımcı oyuncu ödülünü verecek de , ölme eşşeğim ölme...

O yüzden pandemiye, iki senedir titizlikle inşa ettiğimiz ev huzurumuz için tüm aile üyelerine , bu sene boyunca nerdeyse yıkıp baştan yapmama olanak sağlayarak bir hedefim varmışcasına hissettiren emektar ev(lerim)e  teşekkürü bir borç bilirim.

Kısa günler, karanlık zamanlar, biten seneler derken içimde bir kıpraşmalar. Baharın kendisi bile daha ortada yokken hem de.

Suya yazmayayım da buraya yazayım ki ete kemiğe bürünsün. Ne de olsa bu mekan tam 9 senedir benim sırdaşım. Birlikteliğimizin 10. senesine girerken de bu hedefimin burada olmasını çok arzu etmekteyim.

Hedefim ; varlığımı taçlandıracak yeni bir emel bulabilmek...(Figencim okuyorsa tercümesi '' çalışasım var ...:)''  ) 

Bu amaçla çukurdan sahnelere geçmeye hazırım. Sahnede sanki Elon Mask ile Mars'a gitmenin en detay planlarını anlatıyormuşcasına heyecanımı yaşatmaya çoktan hazırım. (Baharcım gözünde canlandı mı acaba o an? ) 

Elden ele yayalım, beni keşfedecek, mümkünse benden daha tutkulu, tutturuk, çalışkan, deli dolu eril enerjisi yüksek, dişil veya eril fark etmez,  potansiyelimi gözümden anlayacak, hatta yetkinliklerimin hangisini kullanacağına bile karar veremeyecek şekilde gözleri kamaşacak,  yetmez bu işler için beni  ikna etmek için peşimden koşacak birisini(lerini ) arıyorum. Hani sokakta dolaşırken keşfedilen model gençler vardı ya bizim zamanımızda- sahi ne oldu o endüstriye ?- öyle keşfedilmek istiyor ve bekliyorum. 

2022 öncelikle sağlıkla, huzurla, ağız tadıyla gel ama gelirken de beni de gör...Sonra da keşfet.

Yani,sanırım, gibiyim, bekliyorum seni. Heyacanla.

Öptüm gözlerinden, ellerinden...




4 Nisan 2021 Pazar

Duyumsatabildiğimiz herseye , herkese selam olsun...


Bu sıralar  farkında olmadan en çok iletişimde bulunduklarım; ya hiç tanımadığım ama sosyal medya vesilesi ile  takip ettiğim veya faydalandığım ya da ortak amaçlar için sanal bir şekilde bağ kurduğum kişiler olmuş. 

Ne enteresan bir mecra oldu bu sosyal medya... Hava durumundan, yeni tarif denememe, ebeyevenliğe dair faydalandığım nice kıymetli düşünür, yazar ve çizer ile kesişti yollarım. Birbirimizi hiç tanımasak da yaptıkları paylaşımlara bazen özel mesajlarla bazen de yorum kısımlarına duygularımı , düşüncelerimi yazarken buluyorum kendimi. Kimi zaman  geri cevap alıyorum, kimi zaman sadece okunduğunu, okunacağını, duyumsanacağını bilerek zamana bırakıyorum.

İstemsizce, hiç düşünmeden durakmasadan atılıyorum  duygularımı yazmaya. Ya da konuşuyorum bir zoom ekranından karşımda ortak bir yol için buluştuğum ama tanımadığım pırıl pırıl insanlarla.

Sadece bu son 3 gün içinde duygularımı ifade ettiğim ama aslında hiç tanışmadığım 5 farklı kişi oldu. Tanıtmak istedim bu vesileyle kendilerini, yaşadıklarını ve pek tabiki ben de bıraktığı izlenimlerini...

1. Bu hesabın sahibi ile yolum maalesef elim bir olay sonucu sosyal medyada kesişti. Ekim ayının son günlerinde İzmir 'in göbeğinde yaşanan çok şiddetli deprem sonrasında karşıma çıktı Emre'nin dramı. Emre Odtü 'de Elektrik Elektronik Mühendisliği öğrencisi idi. Koronadan dolayı ailesinin yanında İzmir'de olduğu sırada yaşanan elim depremde  hem annesini hem de babasını kaybetmişti. https://www.instagram.com/emrenayman/

Ama Emre'yi benim nezdimde farklı kılan başka bir özelliği vardı. İzmir 'liydik, aynı liseden mezunduk ve Odtülüydük...Bir şekilde O'na bunu söylemek, iletmek istiyordum nice zamandır.

1 Nisan 'da Instagram hesabına  annesinin yaşgününü kutlayan bir mesaj iletisi  koyduğu an  yazmak istedim içimden geçenleri;

''Sevgili Emre, hem Bal'daş hem Odtü'lü hem de annesini senin yaşlarında kaybetmiş bir ablan olarak neler hissettiğini senden neredeyse 30 yaş büyüğün olarak duyumsayabiliyorum. Önüne bak, hayata asıl, hayat eminim ki sana, senden aldıklarını geri veremeyecek olsa da başka güzel sürprizler, kıymetli insanlar hediye edecektir. Sadece buna inanarak yoluna devam etmeni can'ı gönülden dilerim ...''

Bu kadar kısacık mesajı yazmam 1 dakikamı alsa da halen her okuduğum da yüreğimin hızlı hızlı atmasına sebep olmakta.O 'nun kalbine bir nebze ümit, umut tohumu serpebildiysem ne mutlu bana... 

2. Güncelliğini birçoğumuz için yitirmiş olan  Facebook 'u halen kapatmamamın sebebi takip ettiğim bazı özel hesaplar. Bu hesapların app kullanımları çıkmış olsa da benim için en kıymetli olan şey ; bu hesapların altına yazılan binlerce yorumu okumak, duyumsamak, düşünmek, hissetmek.

Tanıdığım birçok arkadaşımın da aynı mekanda olduğunu görmek, aynı duygu ve değerler etrafında buluştuğumuzu bilmek kadar hiç tanımadığım 7'den 77 'e farklı kişilerin de duygu ve düşüncelerine tanık olmak benim için çok kıymetli.

İşte bu hesaplardan bir tanesi '' buluttanbildiriyor '' olmuştu. 

Babaannem sayesinde hep  hava durumuna meraklı oldum. Hava durumunu takip etmeyi, önceden bilmeyi, ona göre plan yapmayı severim. Bu merakım sayesinde yolum '' Buluttanbildiriyor '' hesabı ile kesişti.

Bu vesileyle hem hava durumunu ama maalesef hava durumu kadar bu  hesabın genç sahibinin çok sıkıntılı bir sağlık sorununu da bilgi paylaştıkça öğrendim. Sadece ben değil neredeyse 90.000 'a yakın diğer takipçiyle birlikte. Bu gencecik kişi, son 2 sene boyunca beynindeki tümör sebebiyle nice imkansız ameliyatlara girip çıkacak, her seferinde ümidini, umudunu yitirmeden biz okucuyucularına örnek olacak şekilde azmini paylaşacaktı. Her okuduğum ''ahh inanmıyorum, inanamıyorum, yine mi :( '' diyecektim yazdıklarına, sınavlarına...Ta ki dün akşam bir arkadaşının ''buluttan bildiriyor '' hesabından yaptığı paylaşıma kadar. Kazanamamıştı bu sınavı maalesef. Bu olağanüstü zorlu sınav sonucu gencecik yaşta yitirdiğimiz bu kişinin hesabının altına neredeyse 8600 ayrı ayrı kişi duygularını yazmıştı.Birbirini tanımayan bu kadar büyük bir kitlenin yüreği , bu gencecik kişinin kaybı, ağır mücadelesiyle sarsılmıştı.

Bu sabah ise tariflerini çok büyük bir merakla, iştahla takip ettiğim ama hiç tanımadığım.                           '' rakelaninmutfakterapisi '' https://www.instagram.com/rakelaninmutfakterapisi/ hesabının sahibi olan Rakela 'nın Instagram sayfasında, ''buluttanbildiriyor '' için yaptığı başsağlığı mesajına yorum yazarken buldum kendimi...

'' İnsanın hiç tanımadığı bir kişiye üzülmesi, tüm süreç boyunca  kollektif bir şekilde paylaşımı, duaları ve maalesef en sonunda da kendisini sevenler için sabırlar dilemesi ... Çok zor bir dönemden geçsek de bunları duyumsayabildiğim için şükrediyorum. Gencecik bir kişinin, bu kadar zor bir mücadeleye maruz kalması, dirayeti, ümidi, umudu içimizi hep cız ettirdi ama maalesef dün gece ahh dedirtti:(     Bu sabah eşime anlattım ne kadar etkilendiğimi, şimdi sizi görüyorum... Mekanı cennet olsun, genç yaşında hepimizin yüreğini dağladı, yattığı yer incitmesin. Allah tüm sevdiklerine sabır versin ...''

diye yazdım.

Rakela'da '' sormayın ben de eşime ve anneme söyledim bu sabah, her ikisi de aaaaahh diye bağırdılar ...ne kadar çok sevmişiz kendisini '' diye cevap yazmış. 


3.Yakın bir arkadaşımızın kurduğu, gururla ucundan tutmaya çalıştığım Okul Destek Derneği'nde https://okuldestek.org birbirinden değerli, kıymetli gönüllü öğrenciler var. Çoğunlukla üniversite öğrencileri. Hepsi birbirinden kıymetli üniversitelerde okuyorlar. Ve maalesef ülkenin de dünyanın da en karanlık dönemlerine geldiklerinden ötürü şaşkın, çaresiz, moralsizler. Tutunmaya çalışıyorlar kelimenin tam tabiriyle. Benim grubumda 5 adet birbirinden değerli kız üniversite öğrencisi var. Birisi Kırşehirli ve Boğaziçi Elektrik Elektronik öğrencisi. 

Boğaziçi Üniversitesinin olaylarının başladığı sırada aklıma gelmedi ne yalan söyleyeyim. Zira İstanbul 'da olmadığını biliyordum ama bir zaman sonra aklıma düştü; O, Kırşehir de bile olsa,  arkadaşları ne durumdadır, nasıldır acaba ? diye sarıldım telefona. Yüzyüze hiç tanışmadığım ama gönüllük çevresinde , gönlümüzden hareketle yolumuzun kesiştiği adı gibi güzel Dolunay ile. 

O gün O'nu aradığıma çok memnun oldu, arkadaşlarından bazılarının bileklerinde kelepçelerle ev hapsinde olduklarını söyledi. Moralsiz ve üzgündü oldukça. Nasıl olmasındı ki ? 

Uzun zaman sonra dün akşam birlikte iletişimde olduğum Okul Destek Derneği gönüllüleri ile bir zoom ortamında tekrar biraraya geldik. Hal hatır sormak idi amacım. Arayı açmıştım oldukça. Hiçbirimiz daha önce yüzyüze tanışmamış, bir kahve içmemiş, birbirimizi gerçek anlamda tanımamıştık. Tek ortak noktamız ODD için gönülden gönüllük yapıyor oluşumuz idi.

Dedim ki '' Son zamanlarda sizi mutlu eden hem bir ODD anınızı hem de özel hayatınıza dair bir anınızı paylaşmanızı isterim. '' 

Herkes kendince anlattıktan sonra sıra Hacettepe Mekatronik Mühendisliğinde okuyan Özlem 'e gelmişti. Özlem '' her sabah bu ülkeden gitmenin, bu baskıdan, zulmden kaçmanın binbir yollarını düşünerek güne başlarken kendimi iyi hissettiren bir geri bildirim aldım'' dedi. Ve devam etti ;

''Toplumsal cinsiyet eşitsizliği için bir oluşum kurmaya karar verdim. Hiç tanımadığım , bu oluşuma destek olan 5-6 yeni arkadaşım oldu. Adeta kızkardeş olmuştuk, ancak aksilikler yakamızı bırakmıyordu bir türlü... Tam vazgeçmek üzereydim, bu konuda yolumuzun kesiştiği bir koç ( mentor ) bana bir geribildirim verdi. Bana ileride ne kadar başarılı olacağımı, tuttuğumu koparan, azimli , istekleri için olağanüstü çaba gösteren birisi olarak geleceğimin çok parlak olduğunu'' söyledi. Benim gibi imkanları kısıtlı, bir vakıftan burs alarak hayatını idame ettirmeye çalışan bir öğrenci için  ülkenin bu yılgın günlerinde ilaç gibi geldi '' diyerek paylaştı.Bunu paylaştığı için bile çok mutlu olmuştu.

İnanmıştı kendisine , yaratabileceği fırsatlarına... 

Ben de kendisinde gözlemlediğim  ''problem çözme yetkinliği ve azminden''  ötürü istediği herşeyi başarabileceğine olan inancımı, rol model olduğu ortaokul öğrencileri O'na benzemek için canla başla cinsiyetlerine bakmadan mühendis olmak isteyeceklerini '' söylediğim de Özlem artık başka oturuyordu, bilgisayarının arkasında...

Sonra sıra Dolunay'a geldi. Kırşehir'den İstanbul'a geldiğini , haftada 2 gün Boğaziçi Üniversitesine eyleme gittiğini söyledi. Ben de kendisine aynen şu sözlerimi ilettim.

''Dolunay'cım haklı mücadelenizi bu adaletsiz, şiddeti yüksek bir dönemde başka türlü vermenin yollarını aramak durumundayız. Anne gibi konuşacağım mazur gör, ama sen ve arkadaşların bu ülke için çok ama çok kıymetlisiniz. Yaratıcı yollar bulmak durumundayız. Lütfen kendine dikkat et, hesaplanabilir riskler al  ve de geleceğini düşünerek adımlarını at.  Bir şeye ihtiyacın olursa ise bir telefon mesafesinde, İstanbul 'dayım, beni mutlaka ara '' dedim.

O da anlamıştı ne demek istediğimi pekala. Yapma etme demek istememiştim, ama O'nun kıymetinin, aklının, parlak zekasının yerine geçecek bir şeyimiz olmadığını O 'na söylemek istemiştim. Dilim döndüğünce , haklı mücadalelerine sonsuz saygı duyarak. Bu ülkenin düştüğü durum için kendi adıma  gençliğinden sessizce özür dileyerek...

Bana bazen yakın arkadaşlarım haftamı, günlerimi sorduklarında anlatacak bir şey bulamıyorum gibi oluyor. Gibi diyorum zira birbirine benzer günler yaşarken ağzımdan çoğunlukla '' çok şükür, bu günümüze şükür'' diyorum.

Ama şimdi yazdığım üzere, esas şükür duygumu; duyumsayabildiklerim ve duyumsatabildiklerime borçluyum...

Duyumsatabildiğimiz herşeye , herkese selam olsun...

Yollarımız açık, kesişmelerimiz bol olsun... 

İyi olalım, iyi gelelim, vesile olalım, güzelliklere , iyiliklere ki şükür diyelim. 






14 Mart 2021 Pazar

Dinlemek = Cüret etmek

Geçen günlerde çok eski 3 arkadaş telefonda ya konuşuyorduk ya da sesli mesajlarla iletişiyorduk, hatırlamıyorum, konu dinlemek ve anlatmaya geldi.

Hepimiz başka arkadaşlarımızla yaşadığımız deneyimi anlatıyorduk. Ta ki birimiz '' herkes anlatmaya pek meraklı ama gerçek anlamda dinleyen oldukça az '' dedi.

 Ben de bu yoruma ; 

'' aslında dinlemek cesaret işi...dinlemek demek yaşanan , yaşanmakta olan her türlü duyguya tanık olmak, o ana tanık olmak'' dedim. 

''Dinlemek hele iyi bir dinleyici olmak bence cüret işi'' diye de ekledim.Ve aşağıda yaptığım açıklamaları yaptım.

''Dinlediğin her türlü dert, tasa, sevinç, veya hayal paylaşıldığı an aslında paydaşı oluyorsun. İster istemeden sen de o hayalin, üzüntünün, dert ve kederin, aşkın, kimi zamanda yasak aşkın tanığı oluyorsun. O yüzdendir ki dinlemenin cüret gerektirdiğini düşünüyorum '' dedim.

Kimi zaman yargılamadan kabul edebilmek, kimi zaman duymaktan hoşlanmayacağın sertlikte şeyleri duymak, kimi zaman kaçmadan, kaçamak cevaplar vermeden , gözlerini devirmeden o anda , orada kalabilmek ve duyduklarınla yüzleşebilmektir dinlemek. 

Anlatmak ise kolaydır aslında. Anlatmak sisteminden çıkartmaktır. Anlatmak, anlatmak isteyeceğin şeyleri anlatmaktır. Kişiseldir, subjektiftir ve perspektif içerir. Anlatılır, paylaşılır ve o andan itibaren aslında bir bağ yaratılır, anlatan ve dinleyen arasında duyumsanır , duygudaşlık yaratılır, çok özeldir, çok kırılgandır, çok kıymetlidir. 

Ama şu an ki konumuz dinleyen kişidir. Dinlemeye cüret eden kişi.

Birçok konuda mütevazi olabilirim ama konu dinleyiciliğime gelince mütevazi olamam. Ben oldukça iyi bir dinleyiciyimdir. Kendi tezime göre ise demek ki  ''cüretkarım '' da.

İyi bir dinleyici olmanın bence en önemli tarafı ; sahici bir ilgi ve meraktır. Ve tabiki  her defasında           '' Nasılsın ? diye sormaktır. Yüzeysel bir nasılsın değil ama anlamaya, cevabı duymaya meraklı bir halde sorabilmektir. Sadece kişinin nasılsın'ını duymak yetmez, etrafındaki nasılsın'ları duymaya da hevesli olmaktır.

Derine inebilme, kişiyi anlattıkları hakkında daha da açılmasını sağlayacak sorular sormaktır. 

Sorular önemlidir. Bağ çoktan kurulmuş, ya dip kör kuyulardan aşağıya iniyorsunuzdur  ya da gökyüzüne hayallere bir iple uzanabilmenin olasılıklarını  tartıyorsunuzdur.

Dinleyebilmek o anda kalabilmektir. Kaçmadan. Dinlediklerinizin sorumluluğunu alabilmektir. Yargısal değil sorumlu davranmaktır. Ağzımızdan çıkacak her bir kelimeye, yüzümüzün hafif ekşimesine,  gözümüzün hafif nemlenmesine  veya kulaklarımızın uğultusuna rağmen anda kalabilmektir. 

Sorumlu bir şekilde...

Ya da dinleyebilmek hayal ortağı olmaktır. Kıskanmadan, yargılamadan, aman sen de canım demeden.Bu konuda da cüretkar olabilmeyi gerektirir dinlemek. Hayallerin yapılabilirliği konusunda destek olmaktır dinlemek...

Kimi zaman mentor olabilmek  kimi zaman kardeş kimi zaman ise sadece arkadaş olmayı gerektirir.

Ama son zamanlarda ben kendimde farklı bir duygu durumu sezinliyorum. Yeni bir duygu değil aslında. Bu duyguyu yıllar yılı iyi bilir tanırım. Geldiğini anladım. 

İyi bir dinleyici olma konusunda  istismar  edildiğimi hissetmekteydim.

Herhangi bir konuda '' istismar '' edildiğimi anladığım an çanlar farklı çalar bende . Bu sefer de iyi bir dinleyici olmam konusunda dair istismar edildiğimi hissettiğim, anladığım  an aslında '' dinlemekten , can'ı gönülden , merakla dinlemekten  aslında çok yorulduğumu hissettim.'' 

İstismar  için TDK '' bir insanın iyi niyetini kötüye kullanma'' demiş .Bilinçli ve bilinçsiz olup olduğunun bir önemi olmaksızın. Ki burası oldukça önemlidir. Bilinçsiz bir istismardan bahsediyorum ben de bu aşamada.

O akşamki 3 'lü arasındaki konuşmanın ana fikri '' dinleyenlerimizin az olması idi '' Konu o akşam öyle kapandı.

Ta ki başka bir arkadaşımla aramda yakın bir zamanda bir telefon konuşması geçti. Başka yakın bir arkadaşımızın bir sıkıntısı vardı. Ama bizim çözebileceğimiz bir konu değil, ehil bir kişi tarafından destek alması lazım biz de bu konuyu tartışıyorduk o kişi gıyabında..

Derken ağzımdan birden '' ben  bu konuya daha fazla tanıklık etmek, duymak ve dinlemek istemiyorum '' çıktı. 

Arkadaşım da şaşırdı. Devam ettim;

''Yıllarca bu konuyu dinledim, ilgiyle, merakla.Her seferinde sabırla derinleştim. Ama artık ne ilgim, ne de merakım var. Koskoca insanlar olduk, böyle bir sorunun nasıl çözümlenmesi gerektiğini pek ala biliyoruz, ehil akıllara ihtiyaç var, bu soruna yol açmış sıkıntıyla insanın önce kendisinin yüzleşmesi gerek , cüret gerek'' dedim. Kişi de o cüret yoksa ben de artık hiç kalmadı.'' dedim.

 Ve devam ettim;

''Ben dinlemeye artık talip değilim. Yıllarca ben çok iyi bir dinleyici oldum. Ama tahtaravelli uzun zamandır dengede değil. Ben iyi bir dinleyici oldukça  kimse beni dinlemeye cüret etmedi. Sorsan bir bahane elbet bulunur ama ezcümle benim etrafımda '' cüretkar '' dostum aslında oldukça az '' dedim. 

'' Sen aslında kendine özel konuları, ailenle, çocuklarınla olan konuları, dertleri, tasaları çok anlatmayı seven, rakı masasına meze eden  bir kişi olmadın, belki de insanlar bu yüzden sormamayı tercih etmedi '' dedi.

Ben de ;

'' Gerçek ilgi ve merakla , doğru soruları , cüretle soran oldukça herkes gibi ben de anlatırım.Ama demek ki arkadaşım bile olsa beni dinlemekte ki ilgi ve meraklarını o denli sahici bulmamışım.'' dedim.  

Bu duygu ve düşüncelerimin doğrultusunda bir süre dinleme detoksu yapacağım. Bakalım neler gözlemleyeceğim, duyumsayacağım...

Meraktayım. 


28 Şubat 2021 Pazar

İpek hanım

Bundan 21 sene önce filan. Evlenmişim. İyi bir işim var. Kariyerim parlak görünüyor zira çok sevdiğim bir işi sonunda bulmuş, dört elle sarılıyorum. Güzel giyinmeyi seviyorum. Sürekli aksesuar ile zenginleştiriyorum giydiklerimi. Desenli çoraplar, siyah çerçeveli gözlükler filan ama illaki takılar. 

Diyorum ki  madem takı seviyorum, o zaman yapabilirim de. Neden olmasın diyorum ? 

Ve kendimi birdenbire Nişantaşı'nın en artist sokaklarının birinde Bayan Nelli 'nin stüdyosunda buluyorum. https://www.salom.com.tr/news/list/category/haber-110025-nelli_gavriyeloglundan_doga_esintili_takilar.html

Mum tekniği ile gümüş takı tasarlamayı öğrenmeye çabalıyorum. İnanılmaz titizlik isteyen bir teknik sonucunda takı - ki ben o sırada hep yüzük çalışıyorum- yapmayı deneyimliyorum. Her haftasonumu Nişantaşı'nda geçirdiğim onca saat sonrasında kendimi beğendiğim takı stüdyolarında bu işin başka ustalarını bulmaya, merakla soruştururken buluyorum. Ve çok beğendiğim Urart takılarını yapan bir ustanın o markadan ayrılarak Kadıköy'de kendi atölyesini açtığını öğreniyorum. Bu sefer nedenini hatırlamadığım bir sebepten ötürü rotamı Nişantaşı'ndan Kadıköy'e çeviriyorum. Kadıköy'e gidip gelmeyi çok seviyorum sevmesine ama atölyede bir daha  emin oluyorum ki bende tasarım için gereken el becerisi, titizlik ve en önemlisi sabır yok. Olsa olsa sadece iyi bir göz ve taşıma becerisi var :) 

Ama hakkını yemeyeyim Çağlar o dönem ki hevesimi desteklemek için bana bir oda dolusu gerekli tüm malzemeleri alıyor. 

Ama sonunda kabul etmek zorunda kalıyorum ki bu yolculuğun sonunda bir ışık yok. 

Yaş 26 . İsmim hobilerimi hayata geçirmeye çalıştığım ortamlarda halen '' İpek ''

Sonraki dönem  içimde hep ukte olan bir tiyatro sevdasına ayrılıyor.  İllaki çıkacağım o tiyatro sahnesine. İş yerindekilere bile illahlah geldi, ben de tamam dedim, bu sefer istikamet '' Ayla Algan Ekol Drama'' atölyesi. 

Taksim 'in göbeğinde bir yer. Ela olsa olsa 3-4 yaşlarında. Haftada 2 gün iş çıkışı bu sefer oraya. Kendim gibi kimsenin olmadığı bir yer. O dönem daha kurumsal tiyatro klüpleri filan yok. O yüzden illaki dışarıda bu işi halletmek durumundayım. Evli, barklı, işi gücü olan bir anne olarak'' ait '' olamıyorum. Zaten kurumsal bir yer hiç değil, amaçları bile yok. Gelenlerin ise amaçları belli değil. O yüzden daha fazla dayanamayıp, hüsranla oradan  ayrılıyorum. 

Yaş 30. Halen ismim İpek.

Biraz daha zaman geçiyor, tiyatro sevdası içimde ukte, başım bu konuda hafif önde, bu konudan dolayı üzgün bir şekilde , önce kurumsal iş dünyasından istifa ediyorum sonra 2. çocuğumu doğuruyorum. Ve bir süre sonra  yine yollara düşüyorum. 

Biri 6 yaşında diğeri 1 yaşında 2 çocuklu anne olarak bu sefer istikamet Vahide Gördüm'ün yeri ''Akademi 35,5'' . Çok heyecanlanıyorum, bu sefer olacak bu iş diyorum. Hem Vahide Gördüm çok daha disiplinli ve yaptığı işe sahip çıkıyor, bizimle bizzat ilgileniyor hem de adı 35,5 olan - zira ikimizde Karşıyaka'lıyız - bir yerden evren  bana bir mesaj  yolluyor diyorum.  

http://www.35bucuk.biz

O sırada diz furyası patlıyor, 11-12 sene önce. Ben illa tiyatro derken yanımdaki sahne tozu yutmaya gelmiş bir çok kişi illa da kamera önü, dizi de dizi diyor. Tiyatro ve alkış sesi kimsenin umrunda değil, herkes şöhret ve kamera istiyor. 

O zaman ben ve 2 çocuklu halim yavaş yavaş farklılaşıyoruz ortamda. En son Altan Gördüm de bana gelip ''  ''Doktorlar''   diye bir dizi çekiyoruz, sana uygun bir rol var, ilgilenir misin ? '' diye sorunca ben koşar adım kaçıyorum. Zira benim yolum ile oradakilerin yolu bir değil, ben kim dizi oyuncusu olmak kim :)

Yaş 35. İsmim halen İpek.

O zaman tekrar karar veriyorum ki 2 çocuklu bir kadın olarak ben yine işim ile var olayım,  hobilerimi rafa kaldırayım. 

Ama sonra dayanamıyorum, tiyatro sevdamın zorunlu olarak sabote edilmesinden yaklaşık 2 sene sonra kendimi bu blogu açmış -neredeyse 9 sene önce ! -ve içimi akıtırken buluyorum. Yakın çevrem, yazı yazma konusunda  tiyatrodan daha çok gelecek vaat ettiğimi söyleyerek kendimi bir nebze olsa da avutmamı sağlıyorlar. Avutma işe yaramış olmalı ki 9 senedir iyisiyle kötüsüyle az çok bir şeyler yazıyorum. 

Bu ortamda da -yakın çevrem dışında - yazılarımı okuyanlarla tanışma imkanım olmadığım için bana nasıl seslendiklerini bilmiyorum. Zaten aslında İpek değilim bu ortamda, 5duyum olmam da işleri biraz karıştırıyor.

Bloğa yazmaya başladığımda yaşım 39, ama zaten  ismim de bu ortamda İpek değil :)

Kurumsal hizmet verdiğim iş kolumu , Amerika Amazon 'da bir ürün satmaya evriltmemden az önce ; kurumsal dünyada biraz daha varolup olmamı anlayabilmek için kendime bir şans daha veriyorum. Bana yakın çevremin yakıştırdığı üzere '' Koçluk '' eğitimine gidiyorum. Yaklaşık 1 sene süren bu eğitimde aslında en çok kendime uygun profildeki kişilerle bu ortamda buluşsam da bir şey beni geri çekiyor.

Ben artık o dünyadan,  '' kurumsal '' olmaktan çoktan uzaklaşmış, inancımı kaybetmiş buluyorum kendimi. Hayallerim kişilerin dert ve sıkıntılarını dinleyerek kendilerine en iyi '' yolu '' bulmalarını sağlamak kesinlikle değil, fark ediyorum. 

Güzel bir şekilde programı bitirdikten sonra emin oluyorum. .https://elemental-v.com İyi yaptığım şeylerin üzerine daha fazla gitmek istiyorum. 

Yaşım 44, çok benzer yaşlarda olmasak da benzer profiller, iş tecrübeleri sebebiyle ismim o ortamda  yine İpek oluyor. 

Ve iki sene önce ise ver elini yazı yazma kursu diyorum. Ama o sırada bir de iş doğuruyorum. Ve Denizli'den Amerika'ya koltuk şalı ihraç ediyoruz. Yazı kursum Moda 'da. Çok romantik keşiflerim oluyor. İyi ki diyorum. 

Yine enteresan bir grup insanla, bir masa etrafındayım. Ama sorun şu ki ben kendimi enteresan bulmuyorum. Öyle olunca yine aidiyet duygusu azalıyor. Neden olduğunu tam  hatırlamıyorum ama  kursun 1. bölümünü bitince devam etmiyorum. 

Yaşım olmuş 45, bu sefer ise benzer profil pek yok, ama yaşta benzer bir grup insan ile birlikte olduğum için ismim yine İpek:). https://sanalyazievi.com

Yıl 2020 oluyor. Ve tam 1 sene önce ise  bütün dünyayı kasıp kavuran Pandemi süreci başlıyor. İlk dönemleri şaşkın ve sürece uymakla geçiyor. Daha pasif ve izleyici. İkinci dönemi ise daha aktif ve kararlı. 

O adım atılacak. İçten ne geliyorsa o yapılacak .İster zoom ortamında ister gerçek sınıflarda.

Eş zamanlı karar veriyorum. Hep içinde bulunmaktan, okumaktan, araştırmaktan keyif aldığım astroloji eğitimine ve içimden daimi fışkıran dans etmeye olan düşkünlüğümü bir nebze formatlamaya karar veriyorum. Dans geleceğimi astrolojik açıdan okumaya karar veriyorum desem belki de daha doğru olacak...

Bu arada yaş 47 oluyor.Ve gerek astroloji sınıfımda https://www.lunasmelody.com gerek dans sınıfımda https://www.youtube.com/user/detikan84 birden bambaşka bir şey oluyor. Önce pek önemsemiyorum ama üstüste duyunca pek de şaşırıyorum.

Zira birdenbire sınıfımdaki herkes bana '' İpek Hanım'' demeye başlıyor Ben de hemen düzeltiyorum;     '' ''bana İpek! ''diyebilirsiniz.

Evet 20 sene çok uzun bir süre. İnsanın ilgilerinin değişmesi, deneyimlemek istediği şeylerin çeşitliliğinin artması olası bir durum. 

Bu hikayede aslında biraz bu durumun özeti gibi. 

Ancak sorarım size; İpek 'tek İpek Hn'a evrilecek ne yapmış olabilirim ki ben ?

İnsan 20 senede hanıma evrilirse biz pek yakında pazarda teyzeye evriliriz bu gidişle...






  



 

18 Şubat 2021 Perşembe

Ömür dostum 50 yaşında...

 

ÖMRÜME ÖMÜR KATAN ÖMÜR DOSTUMA...

Canım Annem,

Bilmeni isterim sen gittikten sonra -senin yokluğun dışında- hiç eksilmedim ben. Aksine çoğaldım.
Halen yanımda senin çok iyi bildiğin, tanıdığın dostlarım var. Hepsi ile birlikte büyümenin, çoğalmanın keyfini çıkartmaktayım.

Tabii daha sonra edindiğim ve senin hiç tanışma fırsatını bulamadığın olağanüstü insanlarla da tanışarak çoğaldım ben. Çağlayan misali. Tamamlandım onlarla da adeta.

Bugün onlar içindeki en ömür ve benim içinde tesadüfi olamayacak kadar önemli rollere bürünerek bana ilham kaynağı olmuş bir dostum ile tanıştırmak istiyorum seni.

Bu satırları okurken bu ömür dostum; 44. yaşını kutluyor olacak. Ve 44. yaşında yakın dostlarından tek bir şey istedi. Kendi anne ve babalarımızın hoşuna gidecek bir hediye vermemizi istedi.
Ben de seninle O'nu tanıştırmak istedim. Biliyorum ki bu senin çok hoşuna giderdi. 

Bu ömür dostumun ismi Elif.
İçinde kadının her türlü hali kayıtlı.
Bir kere çok ama çok güzel.
Star ışığı var O'nda.  
Zaten bir dönem TV 'de star olmuş ama sonra kendine yakıştırmamış mesleğine yönelmiş. Düşün yani o denli doygun biri.
Meslek demişken mimar. Çok da zevkli. 
Hatta okulu 1. bitirmiş.
Hem akıllı hem zevkli hem de makul. 
Aslında bir o kadar da bohem.
Tutkulu bohem.
Ama aynı zamanda da çok anaç.
Aklın karıştı değil mi ?
Yani tutkulu, bohem ama makul; aynı zamanda da anaç.
İşte annecim Elif'in ömür olma sanatı burada gizli.
Dedim ya içinde kadın olmanın tüm renkleri gizli.
Hemen çözülecek bir kadın değil kendisi.
Gizemli. 
Gizemi eskilere dair. 
Ama aynı zamanda da oldukça saf.
Şuursuz bile denilebilir kimi zaman.
Ama şuurlu öfkeli olunca da kaçmayı bilmesin yanından.
Ben değil.
Ama mesela kocası ve çocukları.

Yollarımız daha evlenmeden kesişti.
O evlenmeye hevesli ben ise aldığım teklifi bile bekletecek kadar mesafeli.
Sonuç; Önce ben; 1 sene sonra da O evlendi.

Hemen çocuk dedi durdu. Ben daha dururken. İyi oldu. O deyip durdukça ben de çocuk sahibi oldum. Durduğum yerden adeta. 3 ay arayla. Yoksa ben durmaya devam ederdim. Allah razı olsun. Ela'yı Elif' e borçluyum annecim.

Sonrası da  çorap söküğü gibi geldi annecim. 
Elif'e borçlu olduğum konular da günler de arttı. 
Akıl vermeyi sevmez. 
Kendi haline bırakır sanırsın.
Ama adeta beyin yıkar. 
Takmıyor gözüksem de akıl yıkaması sayesinde; normal doğum, illaki emzirme, şimşir kaşık derken hayatımın çok büyük çoğunluğunda etkisi var desem az söylemiş bile olurum.
Çok pürüzsüz değil tabii her şey. Beni de tanırsın. Almayı da vermeyi de kendi kurallarımla yaşarım. 
Yaşardım.
Elif'e kadar.
Elif dünyamı alt üst etti.
Vericiliği ile önce çok kavga ettim. Bildiğin kavga.
2 defa çok büyük kavga ettik.
1 tanesi 10. evlilik günümüzde Çağlar'ın bana özel bir süpriz yapmadığını öğrendiğinde gitti dünyayı aldı hediye etti bana. Tabiiki kabul etmedim diye kavga ettik.
İkincisi ise evlerindeki yılbaşı gecesinin düzenine  karışıp ; hepimizin olan bitene yardım etme/paylaşma bölüşme teklifime çok sinirlendi. Nasıl olur da O'nun düzenine karışırmışım diye.
Anla annecim ikimizde hafif tutkulu ve asabi.

Ben vermeyi halen öğrenemedim belki ama almaya daha yatkın oldum annecim.
Elif sayesinde pek tabi.

En son geçen sene bildiğin üzere 40. yaşımı kutladım.
Senden bana miras yazılı şeyler dışındaki en kıymetli hediyelerimden bir tanesini hediye etti kendisi.
Kendimi.
Başkalarının gözünden kendimi.
Kimler yok ki.
Babam, Murat, halam, kayınpederim, kocam vs vs .
Ve pek tabii kocaman duygularımın, duyumsamalarımın kendisindeki yansımaları.
Bir döneme ait.
Önemli.
İnan bana annecim kapağını zar zor açabiliyorum.
Kapaktan dışarı taşan enerjiyle başedemiyorum.
Bilirsin bazı şeyleri zamanla içselleştirir, hazmederim.
Bu sefer oldukça uzun sürdü.
Eee kolay olmadı pek tabiiki.
40 seneyi kim bir çırpıda hazmetmiş ki ben edeyim.
1 sene sonra ancak teşekkür edebilecek duruma geldiysem,
Anla.
Şaşkınlığımı ve kocaman çalkantılarımı annecim.

İşte böyle annecim.
Elif bu.
Ömrüme ömür katan
Ömür dostum.
Hem biliyor musun?
Annesinin adı da Ömür!!!

İşte böyle annecim.
Hem seni tanıştırmak istediğim,
Hem O'nun istediğini yapmak istediğim,
Hem de senin huzurunda O'na şükranlarımı sunmak istediğim
Kişiydi.
Elif.


Aşağıda da kendisine ithaf ettiğim bir yazı var.
Tabiki Hz.Mevlana'dan.

Dört dörtlük bir yaşta,
Dört dörtlük bir hayatta,
Dört dörtlük dostluğu için az bile...


Öptüm seni hasretle,
Annecim.
Sevgiyle.
Kızın İpek.


Bilemezsin 
Sana verecek bir armağanı
Ne kadar çok aradığımı,
Hiçbir şey içime sinmedi
Altın madenine altın sunmanın ne anlamı var
Ya da okyanusa su...
Düşündüğüm her şey
Doğu'ya baharat götürmek gibiydi.
Kalbimi ve ruhumu vermemin bir yararı yok.
Çünkü Sen zaten bunlara sahipsin.
O yüzden Sana bir ayna getirdim.
Kendine bak ve beni hatırla!
Hz Mevlana

1 Ocak 2021 Cuma

Aile ve annelik

Yeni yılın ilk günü , geçtiğimiz yıla dair son duygu ve duyumsamalarımı yazmak için oturdum. 2020 'e dair  yazmak istediğim unsurlardan iki tanesi kalmıştı. Aile ve annelik.

Ekranda Viyana Filarmoni orkestrasının yeni yıl konseri açık. Benim klasik müzik zevkim de ilgim de oldukça sınırlıdır. Ama bende emeği çok olan halam ve eniştemin hayatları klasik müziktir desem hiç yanlış olmaz. Ailemizin kültür elçileri olarak kendileri , spor elçileri olarak babam ve abim bizi temsil etmiştir yıllar yılı.

Ekranda koskoca orkestra canlı yayın yapıyor bomboş salona. Sonra tüm orkestra, ayağa kalkarak seyirci varmışcasına selamlıyor salonu. O sırada ekrana internetten bağlanan yüzlerce insanın sureti geliyor. O suretlerden birisi olabilmek bile son derece zor olmuş. Bu etkinlik bile  gösterdi ki bu sene, tarihe her türlü farklı yazdırdı kendisini.

Tam yazı yazmaya oturmuştum ki telefonuma gözüm takıldı. Instagramda takip etmek üzere bir hesap adı çıktı karşıma...

''Güzel anılar dükkanı'' adlı. Kendini ''acıya dair herşey '' olarak tasvir eden bir sos ve marmelat dükkanı. 

İşte 2020 dedim. Güzel anılar dükkanı, acısı bol, lezzeti güzel. O kadar tezat,  o kadar zor,  bir o kadar da güzel anılar yaratmamıza vesile olacak kadar basit, çoğu anı şükür dolu. 

2020,  illaki kendinizden başka birisini düşündüğümüz, en basitinden sağlık çalışanları için, onlar iyi oldukça, onlara elimizden gelen desteği verdikçe daha iyi hissettiğimiz bir sene oldu. 

Acı ve güzellik çoğu zaman yanyana idi. Bu yanyanalıktan bolca şükür ortalığa çıktı. 

2020 senesinin bir başka hakim duygusu ''kısıtlar ve engeller'' idi. Ben şahsen bütün bu kısıt ve engellere rağmen eksik yaşamış olsam da eksik hissetmedim.

Eksilmişken, eksik yaşamışken eksik hissetmemek...

Son yıllarda öğrendiğim üzere ben bu dünyaya hasbelkader doğmuşum. Aşırı hareketli ve uykusuz bir oğlan çocuğunu 22 yaşında doğuran annem, 2-3 sene kadar hiç yatak yüzü görmemiş, zayıflıktan bitap düşmüş. Her hafta Ankara'da Hacettepe Üniversitesi acil servise giden abim pek tanınır olmuş o camiada.  Çene yarma, ayağa çivi batma vs derken annem pes etmiş. Gözü ne ikinci çocuk ne başka bir şey görmüş, sadece biraz uyku ve düzen istemiş her fırsatta. Tam biraz rahatladığını düşündüğü sırada, Murat 4,5 yaşlarında iken ise hamile olduğunu öğrenmiş. Ve bebeği aldırmak üzere hastaneye doğru yola çıkacakken halamlara uğramışlar. Ve tam kalkmak üzereyken  annem birden karar değiştirmiş. Ve hastaneye gitmekten vazgeçerek beni doğurmaya karar vermiş.

Vazgeçtiği kararın sonucu, hayattan vazgeçmeyen ben doğmuşum. Bu  hayata doğmak bile şans iken, ben yoldan kararlı dönen bir kadının şansının şansı olmuşum.

Şanslı olduğumu hep çok düşündüm, hep şanslı hissettim. Hissettirildim. Sahip olduğum şansımın en büyük sebepleri şüphesiz içine doğduğum aile ; anne ve babam idi, hep bildim ve teşekkür ettim.

Bugün annemin yokluğunun 29. senesi bitti.  Koskoca 29 sene annemsiz geçti.  Annemin yokluğundan sonra ben çok eksildim ama hiç eksik hissetmedim. 

Beni bu yokluğa nasıl  hazırlamışsa artık, doyumsuz ve aç değil hep bildik bir doygunlukta yürümekteyim hayat denilen bu akışta. 

İşte benim anneliğimin ve aile hayatımın da pandemi ile birlikte  gayesi bu oldu. Engeller ve kısıtlara rağmen doygun hissedebilmek, hissettirebilmek. Hayat akışında eksiklikler bile olsa eksik hissetmemek, hissettirmemek oldu. 

Bunu gaye edinmiş olmam gerçekleştirmiş olmam anlamına gelmiyor elbet. Bu ektiğim tohumların duyumsanabilmesi için zaman akmalı ileriye doğru. Çocuklarımın idrakında ancak bulabileceğim, amacımın nihai sonucunu. Acelem yok. Nasılsa zamana yenik düşmediğini 29 sene sonraki hislerimden biliyorum.

2020'nin ortaya çıkarttığı acı, acının doğurduğu iyilikler, iyiliklerin şükürleri, en mükemmelinden bir ''güzel anılar dükkanı'' olmayacak belki de ama eksik yaşanmışlıklara  rağmen eksilmediğimizin kanıtı olacak. 

Annem gibi. 29 seneye ve  O'nsuzluğa rağmen ki eksik hissetmediğim gibi. 

Tek farkla.

Annemle geçirilmiş zamanların hepsi, en mükemmelinden ''güzel anılar dükkanı'' olarak kalbime kazınmış durumda. 

Ruhun şad, mekanın cennet olsun hayatımda tanıdığım en zarif ve verici kadın, annem.

Hoş geldim!

Yeni yılın ertesi, annemin başka diyarlara intikal edişinin tam göbeği, oğlumun yeni yaşının hemen öncesi bir zamanlardan merhaba! Uzun bir ...