29 Mart 2020 Pazar

Yaratma cesareti



https://www.youtube.com/watch?v=iEoXxnE_H04&feature=youtu.be

2 senedir tek bir yazı yazmadığım günlüğüme  neden tekrar aç bir kurt gibi yazmaya başladığımı içgüdüsel  olarak  biliyordum ama videodaki - meşhur varoluşçu olduğunu şu an öğrendiğim- Rollo May 'ın cümlelerinde adeta kendimi buldum...

''Kaygıyı ortadan kaldırılması gereken bir semptom olarak değilde hayatın anlamını keşfetmeye açılan bir kapı olarak görüyorsunuz '' 

'' Kaygı yaratıcılıkla ilgilidir ''

''Neşe, yeteneklerinizi, aklınızı ve tüm varlığınızı yüce amaçlara ulaşma yolunda kullanmaktan aldığınız haz ile ifade eder ''

Keşfedebildiğim kadarıyla ben de, sizlerde de varolduğuna emin olduğum '' cesaret'' ile yaratma isteğimi birleştirip, içimden taşan yaratma cesaretimi yazıya dökmeye çalışıyorum. İçimdeki bu cesareti tetikleyen yegane şey ise  taşıdığım kaygılarım anladığım kadarıyla.

İşte tam da bu günlerde, amatörce günlük yazarken, tutunduğum en önemli ümit dalı ise  nice sıradan olduklarını düşünen yaratıcıların, müzisyenlerin, ressamların, içlerinde  titreşmekte olan yaratma cesaretlerinin,  bir volkan gibi patlayarak adeta dahilik mertebesinde önemli dışavurumlara dönüştürecek olmaları ...

Bu dışavurumların sanat eseri olarak  kabul edilip edilmemesi de bence artık önemli bir unsur olmaktan çıkacak ...

Böylesine dönüştürücü zamanların tek ama tek geçerli akçesi ''yüreğimizi ne kadar titreştirebildiği '' olacak ...

Tıpkı yukarıda dinlediğim ve hayatta olmayan bir bilimadamın kıymetli olan görüşleri kadar, aşağıdaki bir yazarın- kitaplarını okumadım  ama blogunun sıkı bir takipçiyim - dün yazmış olduğu güncel bir yazısının halen yüreğimde yer etmesi gibi.

Yazının satır arasında yer alan '' ölümsüz olduğumuza dair duyduğumuz tuhaf inanç , yanılsama, kibirli, kavgacı ve kıymet bilmez tarafınızı keskinleştiriyor '' cümlesini buraya park ederek bir sonraki yazımda özellikle de  bu dönemdeki hissedilen kibire  dair düşüncelerimi mutlaka yazacağım, zira zor tutuyorum şu an içimde bile ...




Her birimiz bu evrende eşsiz ve çok kıymetli bir yer tutuyoruz  demiş yazar bir cümlesinde.

Biricikliğimizle ortaya çıkartacağımız nice yaratma cesaretine...



https://defnesumanblogs.com/2020/03/28/korona-gunlerinde-olum-uzerine/?fbclid=IwAR260GiFxyPHDDj6L7TIoBhE94ZjxrVhP-99J7W9wzOFi124ZUeZcdE8RwM



Defne Suman 'ın bir sürü duygusuna tanıklık ettiğim yukarıdaki yazısında  MS 'li kocasının durumu kalbimi ayrı bir sızlattı. Rahmetli annemin MS 'li günleri, endişeleri, dizlerinin bağını çözdürüp tüm özgüvenini elinden alan durumlarını gözümün önüne teker teker  getirdi. Neden ben ?  diye zor bir soru sordurtan MS 'in halen çaresinin bulunmamış olması da maalesef çok acı bir gerçek.

25 Mart 2020 Çarşamba

Samimiyet testi

Ölüm gibi bir şey oldu ama kimse ölmedi ...


Bir şarkı dizesi mi şu anki yaşanan ortam mı belli değil.

Ne vurucu bir cümle. Ölüm gibi bir şey oldu ama kimse ölmedi!

Düşündüm de cümlenin sihri bence ''gibi '' de.  İmişcesine diyor TDK, gibi için.

Sonra yine düşündüm. İmişcesine yaptıklarımıza, söylediklerimize, niyet ettiklerimize yakın geçmiş zaman diliminde .

-Haftaya kesin bir kahve içelim'ler 

-Şu sıralar çok yoğunum en kısa zamanda görüşelim'ler

-Sen, ben, bilmem kim mutlaka şuradaki bilmem nereye mutlaka gidelim 'ler

-İlk fırsatta kendim için, başkası için buna, şuna başlayacam'lar 

-Annemi , babama, amcama , yeğenime mutlaka uğrayacağım 'lar 

- Hep aklımdasın inan'lar

- Ben de çok özledim ama işte 'ler 



Niyetten aksiyona geçilemeyen, sözde, hoyratça savrulan kelimeler, cümleler. Enerjiler...

İmişcesine.

Samimiyet testine tabiyiz adeta bu dönemde.

Niyetlerimizle, kalbimizden geçirdiklerimizle, yaptıklarımız ve yapacaklarımızla...

Corona 'dan ölmesek bile samimiyetsizlikten öleceğiz belki de.
Belki de geçeceğiz bu sınavı.

Tek bir şartla.

Samimiyetle.

Ve çok uzak olmadığına inandığım yakın bir zamanda, bir gece, bir barda, kalabalık arasında, sıkış tepiş, dans ederken, kulağımıza;

  '' Ölüm gibi bir şey oldu ama kimse ölmedi ''

tınısı geldiğinde, gözlerimizin taa içine bakıp ne diyeceğimizi çok ama çok merak ediyorum.

Ne yapacağımızı ?
Nasıl hissedeceğimizi ?
Hislerimizi nasıl dile getireceğimizi de ?

Hoyratça mı yoksa samimiyetle mi ?

Yoksa belki de hiç geçemeyeceğiz bu sınavı...

Kim bilir ?






22 Mart 2020 Pazar

Hepiniz hoşgelmişsiniz !

Saçlarımı kestirdim. Eskisi gibi kısacık değil. Mesela düğünümdeki gibi değil ama uzun bir süredir olmadığı kadar kısa oldu.
Kendim oldum tekrar.
Misafirlikten evime dönmüş gibi oldum.


Yarın 46 yaşına basıyorum. Kimisi için bir şey ifade etmeyebilir. Ama mesela annemin, hiç bilmediği, yaşamadığı bir yaş olması benim için önemli bir dönüm noktası. Bu yaşıma kadar annemin fiziksel yokluğuna rağmen genetik mirasıma dair rehber sayılacak yaşanmış yılları vardı bana referans olabilecek olan.
Bundan sonrası ise yok.
Önümdeki yıllara dair defter bomboş.
Ben bu yaşımdan itibaren neler yaşarsam öyle dolacak o genetik defter, kızım ve olası torunlarım için.
Önemli görev olsa da boğazımda bir yumru. İçim buruk.
O'nsuzluğum milyon defa katlandı sanki.


Yazmaya karar verdim tekrar. Rutin oluşturabilmek için. Özellikle böylesine enteresan bir dönemde. Bir şeye kesinlikle dönüşeceğimiz ama neye dönüşeceğimize daha karar veremediğimiz bir dönemde.
Ben çerçeveleri severim.
Çerçeveler  hayata bağlar beni. Amaçsız kalmamamı, hayata asılmamı, annesizliğin üstesinden gelmemi sağlamışlardır uzun yıllar.
Önce çerçevelerin içine girer sonra da çerçeveyi genişletmek, yıkmak, dönüştürmek için vargücümle çalışırım.
Mücadele ederim bir nevi yarattığım çerçevem ile ...
Daha iyisi olabilmek için kimi zaman.
Şu sıralar ise çerçeve yaratmakta zorlanıyorum.
O yüzden yazarak asılmak istedim hayata. Rutinimi, ritmimi bulabilmek, yitip gitmemek için.
Aynısının tıpkısı bile olamayacak kadar gri olan günlere uyanırken.
Kısaca.




Kısa saçlarım, rutinim ve annem.
Beni ben yapan önemli unsurlar.
Müteşekkirim.
Ama en çok ve her zaman anneme...İyi ki doğurmuş beni bu yolculuğa.

Yeni yaşım, yeni rutinlerim, yeni dönüşeceğim benliklerim.
Gri günlere inat.
Hepiniz hoşgelmişsiniz!

Hoş geldim!

Yeni yılın ertesi, annemin başka diyarlara intikal edişinin tam göbeği, oğlumun yeni yaşının hemen öncesi bir zamanlardan merhaba! Uzun bir ...