- Hayatınızda en son ne zaman tanımadığınız bir kimseye iltifat ettiniz?Veya hiç tanımadığınız bir kişiden iltifat aldınız?
- Hayatınızda ne kadar sık yakınlarınızı veya tanımadığınız kişileri yüceltiyor ve çabalarından ötürü takdir ediyorsunuz?
- Hayatınızda en son ne zaman kendinizi şaşırtarak yaşadığınızı gerçekten hissettiniz?
- Ne kadar sık komforlu, güvenlik çemberinizden çıkıp kendinizi gerçekleştiriyorsunuz?
- Öykündüğünüz kişilerin ortak özelliklerini tasvir edebilirmisiniz?
Okumaya devam ettikçe daha da şaşırmaya devam ettim. Ne de olsa röportajını okumakta olduğum kişi de ODTÜ İşletme mezunu idi. Bölümü tutturamasak da aynı fakülteden mezun olmuştuk; kariyerinin ilk başlarında ürün yöneticiliği ve pazarlama geçmişi vardı hem de hızlı tüketim ürünleri sektöründe; aynı benim sahip olduğum gibi ; sonra pazarlama sektöründe hizmet veren kendi işini kurmuştu; ne tesadüftür ki halihazırda ortağım Bahar ile birlikte benzer bir alanda hizmet veren bir işimiz var.:)
Kişilerle benzerliklerimi değil farklılıklarımı yüceltmeyi seven benim için; işin rengi kariyerini birden bırakıp müzik tutkusunun peşinden Newyork'a gitmesini okuduğum an birdenbire değişti. Hele hele sadece müzik okuması değil; sahneye çıkıp başarılı bir şekilde opera yaptığını okuduğumda kıskançlık, takdir, ilhamlanma, yüceltme ve kendisini tanıma isteğim kabardı. Bakınız bir önceki tiyatro ile ilgili yazım…
Ne yapıp ne edip kendisi ile tanışmak istedim.Tasarımcılığından ve bilge yönünden etkilendiğim Ümit Ünal geldi birden aklıma. Düşündüm her ikisi de gönüllerinin götürdüğü yere gitmiş, cüretkar ve yaratıcı kişilerdi.
Önce yazıyı Çağlar'a okuttum. Zira kocam diye söylememekle birlikte hem Çağlar'ın da sıradışı kalbi kadar sıradışı ve yaratıcı bir vizyonu olması, hem de başarılı bir girişimcilik hayatı sebebiyle O'ndan hem çok şey öğrenirim hem de O'nun da başkalarından ilham almasını arzu ederim.
O'na da dedim ki;
'' Ben kendisi ile tanışmak istiyorum ''.
Akşam saatlerinde LinkedIn 'den kendisini buldum. Ortak iş arkadaşlarımız da varmış meğersem dedim. Sonra davetiye gönderip beklemeye koyuldum.
Ertesi gün beni kendi network'üne kabul etmesiyle ''tamam artık email gönderebilirim'' dedim.
Ve oturup kısa ama güzel bir email yazdım ve gönderdim.
Kendisinin farklılığından, cüretinden ve vizyonerliğinden çok etkilendiğimi ve kendisi ile bir fırsatta yüzyüze tanışıp sohbet etmek istediğimi söyleyip send tuşuna bastım. Hemen ardından da Çağlar'ı arayıp attığım mail'den bahsettim.
O an ''hayat'' bu işte dedim.Yaşamak da bu.Ve heyecan içinde cevabı beklemeye başladım.
Bugün samimi ve içten bir cevap aldım. Bir kahve teklifi ile birlikte.
Bir insanın yaşı, cinsiyeti, kimliği, geçmişi ne olursa olsun, tanıdık, tanımadık kalbine dokunmanın ne kadar keyifli ve özel bir şey olduğunu bir defa daha hissettim.
En son benim kalbime kim dokundu diye soracak olursanız; dün hiç tanımadığım bir hanımefendi; arkadaşlarımla bir cafede otururken yanımıza kibar bir şekilde gelip üzerimdeki ceket ve gömleği çok beğendiğini söyledi. Beni hem gelinine benzettiği için hem de kendisine de böyle bir hediye almak istediği için nereden aldığımı sormasının bir mahsuru olup olmadığını sordu.
Hayat bu işte.
Alma verme.
Etme bulma.
Ama illaki sevgiyle yüceltme..
Peki ya siz hiç tanımadığınız birine en son ne zaman …………?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder