Endonezya, Sırbistan, Çin, Ukrayna, Polonya, Almanya, İngiltere, ABD, Fransa, Lüksemburg, İngiltere…
Halihazırda tatil planı yaptığım ülkeler değil yukarıda listelediklerim.
Rahmetli Adile Naşit gibi ''Uykudan önce '' isimlerini anmak istediklerimden de değiller.
Neden bahsettiğime biraz dolambaçlı olarak geleceğim bu defa. Sözü uzatıyorsam affola.
İlkokul sıralarında aldığım tüm başrollerdi sanırım '' tiyatroda iyi bir oyuncu '' olabileceğimi zannetmeme sebep olan.
Tabi ezber kuvvetli, kimi zaman ya eşek rolünde iken üzerimdeki bir örtüden ya da bir mikrop rolünde iken yüzümde taşıdığım bir maskeden; performansım hiçbir zaman tam ölçülemedi ama ben kendimi hep çok büyük bir oyuncu sandım; taa ki ortaokul seçmelerinde red edilinceye kadar.
Ergenlik ve reddedilme halleri örtüşmedi ve küstüm bu hayalime taa işe başladığım zamanlar olan 22 yaşıma kadar. Halbuki koskoca bir üniversite dönemi heba edilmiş bu arada ayrı.
Hayalim o yaşlarda tekrar hortladı. O zaman ki çalışma arkadaşlarım- halen yakın arkadaşlarımlardır -hatırlarlar mutlaka '' bir gün sahneye çıkacağım '' dediğimi. Demiştim demesine lafta kalmıştı bu isteğim yine.
Kimbilir belki de genç bir ürün yöneticisi olarak bazen satış teşkilatına bazen şirket üst yönetimine bazen de halka sunumlar yaparken tiyatro yapar hissetmiştim kendimi belki de. ( şaka değil Türkiye 'de fazlasıyla seminer vs vermişliğimiz vardır ekipçe )
Ne zaman kurumsal çalışma hayatıma veda ettim o zaman dedim ki kendime; artık ''sahnen de '' kalmadı ''çalışıyorum, vaktim yok '' bahanen de ; o zaman doğru bir tiyatro atölyesine.
İkinci çocuğumu doğurmuşum, evde çocuklar vesaire dinlemedim önce haftada 2 akşam Taksim'deki bir yere sonra ise başka bir oyunculuk kursuna gittim 1 sene kadar. Tiyatro kursu adı altında dizilere figuran yetiştiren oyunculuk atölyelerine…
1 senenin sonunda hayal ile gerçek deneyim örtüşmedi; ne evdeki çocukların durumu ne de sarı lapiska saçlı benden 15-20 yaş küçük, tüm hayali ünlü olmak isteyen kızcağızların durumu örtüştü, ne de kısa sarı saçlı, fazla Avrupai, oynasa oynasa Aşk-ı Memnu'da ki Bihter rolünü görüntüde oynamaya yatkın, içerikte ise çok fırın ekmek yemesi gereken performansımın yanısıra dizi değil tiyatro sahnesi tozu yutma isteğim de örtüşmediği için bir daha düşünülmemek üzere bu kapı kapandı.
Böylelikle bir çok şeye ama en önemlisi bir türlü sahip olamadığım '' seyircilerime '' veda etmiştim. Erken ve hüzünlü bir veda idi.
Derken malumunuz eski usül bir günlüğü yeni usül bir platforma taşıdım, kendimi, hissettiklerimi yazmaya başladım.
Bir sanal sahne yarattım.
Ama tam da usülüne göre yapmadım. Etiketler koymadım. Kitleleri hedeflemedim.Blog gerçeklerine uygun davranmadım.
Önce kendimi tanımaya, sonra da hissettiklerimi anlamlandırmaya odaklandım. Belki 1 sene sonra belki de 5 sene sonra dönüp okuyunca ''iyiki yapmışım'' demek istedim.
Samimi olarak kendimi akıtmak, çocuklarıma kendimi anlatmak istedim. Şimdiyi yazarken aslında onların yarınlarında olabilmek istedim.
Tam bu arada bir de baktım ki sizler olmuşsunuz. Dünyanın pek çok yerinden. Yazımın ilk girişinde bahsettiğim diyarlardan. Endonezya, Sırbistan, Çin, Ukrayna, Polonya, Almanya, İngiltere, ABD, Fransa, Lüksemburg, İngiltere'den izleyicilerim, seyircilerim olmuşsunuz. Benim için çok özel olmuşsunuz.
İlham almak, ilhamlanmak şu dünyada peşinde olduğum belki de tek şey. Sizler de benim ilham kaynağımsınız.
Varlığınızı hissettikçe duyularımda, duyumsamalarımda bana ilham olmaya da devam edeceğiniz aşikar.
Hayalimi gerçek kıldığınız, yaratmış olduğum bu sahneden beni iyi kötü, az çok, şöyle böyle, arada sırada da olsa takip ediyor olduğunuz için hepinize çok teşekkür ederim.
Kimbilir; belki bir gün, bu sanal sahneme yorum bile bırakır; duygu ve düşüncelerinizi paylaşırsınız.
Ahh işte o zaman ben var ya ben havalara uçar, mutluluktan ağlarım.
Her akşam hevesle '' İpek '' demesini beklediğim, uykum gelse bile onu izlemeden yatmadığım ama ''İpek'' dediğini hiç duymadığım için çok üzüldüğüm ''Uykudan Önce'' programı gibi beni üzmeyeceğinizi zannediyorum !!! sevgili izleyecilerim:)
Bu arada çok ama çok sevdiğim bir sanatçı olan Adile Naşit'i de rahmetle anmak istedim.
Adile Naşit belki İpek ismini ekranda hiç söylememiş olabilir ama ben taa içimden bu ismi de, bu ismin sahibinin değerini de çok derinden hissediyorum. Sahneye çıkıp seyircilerinin alkışlarını duymuyor olsan da asıl önemli olan insanın tüm kalbiyle kendini alkışlaması galiba.. Ve sen de bunu zaten yapıyorsun, hak ediyorsun da.. Duyumsamalarını, ilhamlarını, hissettiklerini paylaşmaya devam et ben kendi adıma pek çok şey hissederek seni takip ediyorum.
YanıtlaSilCanım dostum Tuba:)) Çok teşekkür ederim.Yazdıkların yüreğimde titreşimle hissedildi.
YanıtlaSilBöyle durumlarda ne diyoruz biliyorsun..Hayat bizim, önümüzdeki maçlara bakacağız.Yine birlikte...