Elifcim,
Bu yaşgününde ; kendimce sana yeterince iyi
hissettiremediğimi, , ifade edemediğimi hissetmekteyim. Bunun için yazmak
istedim. Yoksa böylesine biricik bir
günde üstünkörü geçip gidildiğini sanma…
Dengelerimi yerine oturttuğum
veya senin de aynı ruh halinde olduğunu bildiğim için , dengelerimizi tekrar
oturttuğumuz an bunun telafisini yapacağız, yapmalıyız.
Böyle durumlarda hayatın
yegane oyun kurucusunu kendim gibi hissedip , oturduğum yerden tahtıverallimi
yönetmeye çalışıyorum ama fayda etmiyor, dengesi hiç ortada olmuyor, bir taraf
aşağıda bir taraf yukarıda kalıyor. Bunun sebebi şu an yakın tanıdığımız bir
kişinin çektiği tarifsiz acılara kayıtsız kalmamak isteği, çabası…
Aslında hayatta oyun kurucu
olmak diye bir şey yokmuş. Oyunun içinde kalabilmek varmış. Tıpkı müzik
bittiğinde sandalyeyi kapan olmak gibi. Müzik bittiğinde illaki sandalyeleri birileri kapıyor,
birileri oyunun dışında kalıyor. Ama elden ise hiç bir şey gelmiyor.
Öte yandan müzik de muhteşem
, oyun oynamakta….
Ama müzik bittiğinde, oyunun
dışında kalanın sessizliği, sindirilmesi zor bir durum yaratıyor.
Hele de canı bir şekilde
yanmışsa.
Canı yanmak …
Ne kadar da kolay yazılıyor .
Ne kadar da kolay
söyleniliyor.
Ama ahhh bir de canı yandı mı
sor bakalım Canan ‘ a…
O tarifsiz acıdan
kurtulabilmek için neler vermezdi.
Öyle bir acı ki insana çocuklarını
aramayı unutturuyor.
Öyle bir acı ki sadece ama sadece
acının geçmesi için var olmaya çabalıyor.
Halbuki biz müzik dinleyip
oyun oynacaktık… Acı da nereden çıktı ?
Müzik hep var da,
Duyabilene.
Ama bir de şans diye bir şey
var be ya bu hayatta.
Orası kesin.
Bir ara anlatırım sana.
Kimin şanslı olduğunu bilmem
ama kimin şanssız olduğunu çok iyi anlatırım bak.
Bir arkadaşımız .
Güzel kadın.
Hem de çok.
Ama çok şanssız.
En azından şu an.
Ve tarifi olmayan acılar
içerisinde.
Ancak morfin işe yarıyormuş
öyle diyeyim.
Herkes bu durumlarda başka
bir şeye duacı olur ama benim duam net.
Acının dindirilmesi.
Sızıyı hiç bir zaman dindiremeyecek olsak da kalplerimizde.
Şu an bir arkadaşım hasta
yatağında ve çok acı çekmekte.
Halbuki hayat boyu şifa dedi,
şifa olma, şifa verme, şifa peşinde oldu.
Şu an ise şifa en çok O’na
gerek.
15 Ocak ‘ta evinde O’nu
ziyaret ettiğimde sohbet sohbeti açtı ve bana şifacı bir arkadaşının O ‘na
yazmış olduğu bir nottan bir bölüm okudu.
Ben de not almıştım.
‘’ Küçük taşlar koca akarsuda
yok olurlar ya da yolun kenarına savrulur, parçalanırlar .Kaygan taşlar
yıllarca suyla seyahat ederler , git gel parlarlar. Gidecekleri yeri
düşünmezler. Kim götürüyor, nereye götürüyor düşünmezler.Sadece suyla eğlenmenin
tadını çıkartırlar ‘’
18 şubat.
Not etmek istediğim
tek şey. Şifa isteyen herkes için ...
Parla, çağla , suyla eğlenmenin tadını çıkart.
Gideceğin boyutu hiç düşünme.
Kim götürüyor, nereye götüyor hiç merak etme.
Güven olan bitene.
Müziğin hep var olduğunu da
unutma.
Hem de her boyutta.
Yeter ki acı dinebilsin ki müziğin sesini duyabilelim.
Yeter ki bizim güzel arkadaşımız şifa bulabilsin.Acısı dinsin.
Amin.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder