18 Aralık 2012 Salı

En AN 'lara devam....

Hani demiştim ya 2012 bitmeden bu seneye dair iz bırakanları yazacağım diye.. İşte bu yaz'da  kesinlikle öyle bir yazdı.

Olay mahalli; Çeşme çoğunlukla Alaçatı.
Olayın kahramanları; 3 kadın ve ailesi.
Olayın güzelliği; 3 tane dipdibe olan ev'lerde yaşanılması.

Hani eskiden çook eskiden bizler şu an  çocuklarımızın olduğu ( 9-10 ) yaşlardayken ruh çağırma seansları yapardık. Hani şimdiki çocukların aklına bile gelemeyecek olan, denemeye bile fırsatları olmayacak olan deneyimleri yaşadığımız zamanlardı.

Hani hem deli gibi korkup hem de ne olacak acaba  diye can attığımız...El ele tutuşup, gözlerimizi kapattığımız... Kimleri çağırırdık hatırlamadığım ama her defasında da -sonunda- çığlık çığlığa korkup kaçtığımı hatırladığım  ruh çağırma seanlarıydı.

İşte bu yaz da biz ( biz derken 3 yakın dost ) bilmediğimiz bir şekilde, aynı zamanlarda, 20 'li yaşlarımızın değil ortasını, değil sonunu ama başlarını çağırmışız birbirimizden habersiz..Hani eskiden çağırdımız gibi ruh'larımızı.Geldiler mi geldiler... İyi sıhhatte  olsunlar deyip karşıladık kendilerini. Baş tacı ettik, iyi ağırladık, iyi baktık kendilerine. Onlar  memnun biz memnun; yuvarlandık gittik kendileri ile..

Peki geldiklerini nasıl  anladık ?

Bi kere artık toplu pazara gitme eylemlerimiz yerini toplu surf 'e gitme eylemlerine bıraktı..Eskiden her perşembe Ilıca pazarına, sonra da her cumartesi Alaçatı pazarına giderken bu yaz  daha spontan ve ferdi hareketlerle pazara gittik..Birbirimize hangi sebze /meyvecinin ürünlerinin en doğal ve/veya en organik olduğuna dönük ikna etmeyi bıraktık.. Daha az tarif alıp verdik..Pazara gittik ve de geldik..Pazar ritüellerimiz sadeleşti, basitleşti.

Yerini surf ritüelleri aldı..Dediğim gibi enerjimizi, toplu eylemlerimizi '' hadi ne zaman surf 'e gidiyoruz ? '' sorusuna dönüştürdük. Gelmeyeni, gelip de surf yapmayanı ayıpladık, cık cık'ladık.. Ee ne de olsa benzer yaşlardaydık Çağla Kubat ile.Vardı bizler içinde bir ümit.) Bu ümidimizi sonuna kadar kullandık..

Sonra sonsuz enerjimizden, saatler süren ıvır zıvır sohbetlerimizden, akşam Alaçatı Orta Kahveye bile discoya gider gibi giyinmelerimizden, her gece ramazan davulcusunu duymadan yatamamızdan anladık 20 'li yaşlardaki ruh'larımızın geldiğini..Kararsızlık diz boyu, ağız tadımız henüz gelişmiş gibi; geceye bir bira ile başlayıp çoğu zaman bir tatlı ile devam eden, saatler ilerledikçe tekrar içkiye dönüşüp tost ile biten cafe sohbetlerimizden anladık 20 'li yaşlarımızın geldiğini. Kah Köşe Kahve'de kah Orta Kahve'de..

O yaşlardaki ritüele aykırı yaptığımız nadir şeylerden biri; sabahları içilen Türk kahveleri idi..İster birimizde ( ki çoğunluk ve yoğunlukla Ömür 'de ) ister Orta Kahve'de. Bir de arada çocuklara ''aa yapma çocuğum, artık yeter diye'' kızdığımız, çıkıştığımız zamanlardı.Sadece o zamanlar biz şimdi 'ki zamanda idik. Geri kalan zamanlarda biz hep 20 'lerinde idik...

Sonra her gece Aslı'nın restaurantına; Sadece O'na eşlik etmek için gitmemizden anladık .. Hani tuvalete bile birlikte masadan kalkıp gidilen 20 'li yaşlar ritüeli yerini arkadaşımın restaurantı için can feda diyerek yerini her gece O'na eşlik etmeye bırakmıştı. Her geleni konuştuk, gidene baktık.Tekrar konuştuk, tekrar baktık. Kısır döngüde takılı kaldık. Aynen o yaşlardaki gibi. Çokça ve bolca keyif aldık.

Çoluk cocuk bir zodiac 'ın içinde olsak bile ; kafamızda güneş gözlüğü, farkında olmadan denize balıklama atlayıp gözlüğümüzü kaybedecek kadar kendimizi kaybettiğimizden anlayacaktık o yaşların bizleri ziyarete geldiğini.

Haftasonları geldiğinde ise ister Deli Deli 'de ister Paparazzi 'de çılgınlar gibi dans etmemizden anladık o yaştaki ruhumuzun geldiğini..Şarkılar değişmişti belki ama halet-i ruhiyetimiz aynıydı.Yok yok daha farklıydı. Daha pervasız, daha kendine güvenliydi danslarımız.Ritim ön planda, kim ne der arka planda, çılgınlık çokça, dans edip durduk akşamlarda. Enerji bayağı yüksek, takdir ve ilgi bolcaydı.Keyifler pek ala, hayattan zevk alma çokça idi.

Bu yaza, gecelerimize ve de çağırdığımız ruh'larımıza iyi gelen bazı şarkıları da sizinle paylaşmak istedim...



Bu şarkıları pazarda bile duysak dans etmeye başlıyorduk anlayın artık bizi..))

Bu ruh'larımıza ne oldu vedalaştık mı diye sorarsanız ben halen içimizde olduklarını,ara sıra kendilerini hatırlattıklarını söyleyebilirim..
Özellikle de şu sıralar çıkmış  Bruno Mars'ın yeni şarkısını duyduğumda  halen bu ruhumun içimde olduğuna ikna oldum...

Benim 20'li yaşların başındaki ruhum beni tek başına ziyaret etse hiçbir kıymeti olmazdı...Dostluk dediğin şey de çoğu zaman herşeyi birlikte yapmaktan ibaret idi. Saolsun dostlarımda kırmadılar beni onlar da çağırdılar ruhlarını ..

Eğlendik doyasıya, iz bıraktık önümüzdeki yıllara.Dahası da var pekala.. Ama çoğu gittiler o yıllara ait ruhlarımızla..

Darısı önümüzdeki nice güzel yıllara..




12 Aralık 2012 Çarşamba

Ara'lık...

Hani bana sorsanız en sevmediğin zaman / mevsim / ay diye ? Hemen cevaplarım pat diye.. O kadar kolay ki benim için.. Bu zamanlar benim en sevmediğim zamanlar.. Karanlık, kısa günler kadar bitişlerin sembolü olan bir ay bu ay)) Aralık ayı...

Adı üstünde; Sanki kısa bir süre için hayatımızı ''ara''lıyoruz... Sanki durup düşünmemiz istenen..Hesap kitap yapmamız beklenen... Dişimizi tırnağımıza takıp hedef tutturmamız zorunlu hale gelen...

Hepsini ama hepsini de bu son 1 ayda yapmamız istenir... Hep suratlar asık olur...Gergin olur ifadeler... Acaba 'lar çoktur...

Hele 31 Aralık yok mudur? Ne zor bir gündür. Bütün senenin anlamı o gündedir... Sabahtan akşama kadar olan kısmı tüm senenin performans karnesidir adeta.. Ya başarmışsınızdır ya da çuvallamış.. Karne çok nettir.. Ya akşamına ne demeli ? Gündüzün ya sevinci ya da hezeyanının dert ya da sevinç ortağıdır.. Çok beklentiler yüklenir o geceye.. Eğlenmek zaruridir...Normdur...Lamı cimi yoktur..

1 gün 24 saattir ama o 24 saatte tüm zamanların en yükünü çekendir...Kimse  acımaz ona..

Herkes her sene adeta artan bir şiddette beklentilerini yükseltir o 24 saatten..

Sevmem ben bu ayı.. Hayatımdaki en değerli varlığımı aldığından beri hiç sevemedim zaten ..
Son 21 senedir..Sevmem ben 31 Aralık 'ı...Can verdiğinden beri benim için en değerli olan nefes...

Ben sevmem bitişleri..Ben hep başlangıçları severim.. Hani ümitlerle, umutlarla dolu olan başlangıçları..
Heyecanla sarılan, özlemle beklenen, hasretle kucaklananları...Ocak farklıdır mesala.. Tazelenme zamanıdır, yenilenme zamanıdır.. Yine kısadır ve karanlıktır günler ama bilirsin ki az sonraki virajda bahar vardır..Bahar müjde demektir, enerji demektir...İster ilk'i ister son'ı .. Bahar bahardır işte...

Düşündüm de oğlum, benim için ümit demek olan bir ay olan Ocak'ta, kızım bir sonbahar öğleden sonrasında doğarken ben ise bir ilkbahar sabahına karşı doğmuşum..) Kocam desen ucundan yırtmış Kasım ortasında doğmuş...)

Ama diyorum acaba herşey gibi bu da mı  benim için değişiyor? Hani değişen nice şey gibi özellikle de şu son zamanlarda.. Ben ne zaman başladım bu mekanda yazmaya ? Ne zaman akıtmaya kalkıştım bu duygularımı burada ? Ne Ocak ayında ne de bahar ayında. Düpedüz Aralık ayına 1 gün kala...

Benim için önemli bir adımdı, ne bitiş ne bir veda idi..Hani tekrar doğmak gibiydi..Duvarsız ve kalkansız.. Belki de barışmanın zamanı, affetmenin zamanı geldi Aralık ayını..

Kimbilir herkes gibi o da hak etmeli bir şansı daha ...Hele de 21 Aralık 'ta kıyamet kopmaz, işler arapsaçına dönmezse..

Ne dersiniz?

Verilmeli mi bir şans daha ?











11 Aralık 2012 Salı

Yine Mevlana.. )) Denk gelince geliyor ne yapalım...


Ben öyle bir zerreyim ki,
Bütün aleme isyan etmişim,
Havaya, toprağa isyan etmişim,
Ateşe, suya isyan etmişim.
Altı yöne isyan etmişim,
Beş duyuya isyan etmişim.

Hava, toprak, ateş, su da neymiş ki,
Altı yön de neymiş,
Beş duyu da ne?
Benim için hiç bir şey umurumda değil.[1]



[1] Mevlana Celalettin Rumi, İsyan Etmişim


Çok çarpıcı, çok sarsıcı bir deneme okudum diyelim.. Deneme mi okudum tokat mı yedim belli değil.. Çok yakınım olan bir kişinin yazdığı bir kitap diyelim.. Roman diyelim.. Gerçek mi hayal mi belli değil diyelim.. Bir hesaplaşma diyelim..

Girişi böyle başlıyor diyelim.. Ne tesadüf .. 5duyuma, bu mekana çok uydu diyelim..

10 Aralık 2012 Pazartesi

Ne güzel demiş Mevlana...



Bahar ile bir yerde oturmuş; toplantıların sonrasında yapılacakları planlayıp, işten güçten laflarken, bu kasvetli İstanbul havasında, Bahar'ın ekranına bu cümle pat diye düştü.. Bana döndü okudu...İyi geldi hem de çok iyi..


''Mum olmak kolay değildir. Işık saçmak için önce yanmak gerekir.''


Bu sene kısmet olamadı ama çok istiyorum seneye Şeb-i Arus için Konya 'ya gitmek..

Katılmak isteyenleriz ile gidelim derim.. )


9 Aralık 2012 Pazar

İçimden geldi.. Bu alıntıyı paylaştım.Nokta.


Sarı Lira..

Sevdiğimizle doyasıya bir sohbet bile edemedik biz
Gözümüz saatte söyleştik hep
Koşuşur gibi seviştik,yarışır gibi çalıştık
Hep yetişecek bir yerler vardı
Aranacak adamlar, yapacak işler
Bir sonraki günün telaşı,bir öncekinin tersine bulatı
Başkalarının hayatı ,bizimkini aştı
Kör karanlıkta çalar saat sesi yerine
Kuşluk vakti, kızarmış ekmek kokusu
Veya yavuklu busesi ile uyanma düşlerini
Ha babam erteledik
20’li yaşlardayken 30’lara kurduk saatin alarmını
30’larımızda 40’lara belki sonra 50’lere
Lakin öyle yanlış kurgulanmış ki hayat
Kuşlukta uyanma fırsatını sunduğunda size
Artık uyku girmez oluyor gözlerinize
Doyasıya söyleşmek
Telaşsız sevişmek için bol zamana
Kavuştuğunuzda
Söyleşecek sevişecek kimsecikler kalmıyor
Yanınızda
Özenle yarına sakladığınız bir sarı lira gibi
Ömrünüz
Vakti gelip sandıktan çıkardığınızda
Bir de bakıyorsunuz ki
Tedavülden kalkmış

Can dostum Ömür 'den alıntı...Can Dündar 'dan..

Yeni defter açtıran, ezber bozdurtan...

Etrafımdaki birçok arkadaşım, dostum, tanıdıklarım hatta benim için bile  2012 farklı bir sene olmakta.. Astroloji haritalarında da yazılı çizili olduğu üzere, Maya takviminin öngördüğü üzere  gözle görülür bir devinim, değişim var hayatımızda..Olumlu olumsuz..İyi kötü..Ama hep bir adım atılan, yeni defter açtıran, ezber bozduran ve kimi zaman da ağzımızı açık bırakan..Uzun zamandır yapılagelen işlerin bırakıldığı, normların yıkıldığı, farklı adımların atıldığı zamanlar..


İşte bende tam bu zamanlarda kendine yenilikler yaratma arifesinde olan  kuzenimin yanına bir kaçamak yaptım, yaşadığı yer olan Londra'ya...Eski defterleri kapatma arifesinde, kendine yeni bir yaşam kurma arifesindeyken gittim yanına.. Genelde iki kuzen birlikteliklerimiz daha çok NYC'de yüceltilmişken ilk defa Londra'da olacaktık kızkıza uzun bir zaman sonra...Her iki şehirde benim için her daim ilham kaynağı olmuş olsa da Londra hayatıma daha farklı girmiştir aslında..Nedenlerine gelicek olursam ;

Lady Di öldüğünde Londra'da idim..Başından sonuna .. Hem taziyelerimi bizzat Buckingham Sarayına çiçek bırakarak yapmıştım hem de cenaze törenine katılmıştım..Severdim kendisini bilinmez bir şekilde.. Belki de anneme benzettiğimden..Belki de ''zarif'' sıfatını en çok yakıştırdığım kişiler arasında olduğu içindi... Kimbilir ...Hakikaten bir anda Londra 'da tarihi bir an'a tanıklık ederken bulmuştum kendimi, Candle in the wind şarkısını dinlerken...

Bir başka sefer yine tam Londra'ya ayak basmıştım İzlanda 'da volkan patladı, külleri sardı ve mahsur kaldık Londra 'da..Bu da başka bir maceraydı aslında.. Matem ve mahsur kalma gibi ülkeyi derinden etkileyen olayların göbeğinde  bulunmuşluk nedeniyleydi belki de Londra'yı daha farklı kılan...

Çocuklarıma hamileyken, çoluk-çocuklu derken sıra geldi yalnız başıma gitmeye bu defa..Fazla isteğim yoktu; plansız programsız, biraz bohem biraz keyfekeder biraz da pervasız olmaktı niyetim....

Tam Noel arifesinde ışıl ışıl bir Londra karşıladı beni..Hava ortalama 2 derece ayaz..)) Işıltı tam bana göre idi tamam da ayaz ile işim olmazdı...En azından şimdiye kadar hep öyle olmuştu...





Sokaklardan yükselen enerjiyi hissetmemek olanaksızdı ... Hava ayaz olmasına rağmen sokaklar insan seli.. Restaurantlar ağzına kadar dolu ..Tüm dükkanlar ve sokaklar ışıl ışıl ..Vitrinler tablo gibi...Fiyatlar fiyakalı...Hatta kimi zaman ateş pahası...Sokaklarda tarzı birbirine benzemeyen insanlar... Güzel tarzlar...Güzel insanlar.. Zımbalı ayakkabılar ve kürk giymiş adamlar dışında tabii :))

Trafik desen öyle...Keşmekeş.. Eee biz de şartlara uyum sağlayarak atladık kuzenin vespasına.. Sabah, öğlen, akşam ; spor veya şık halde gezdik bütün şehri vespa ile çılgınca.. İster tiyatroya ister şık bir club'a..Ayaz mı dediniz ? Yağmur mu dediniz ? Hiçbirisi bizi o an'ı yaşamaktan alıkoyamadı..Hatta bundan sonra en yakın dostlarım ''ayaz'' ve ''yağmur'' olacaktı.. Kah acele gittik kah sokakları izleyerek yavaş...Bazen teğet geçtik bazen geniş aldık virajları.. Unutulmayacak an'lar yarattık..

Yeni yerlere gittik yeni tadlar tattık...Mayfair 'deki burger & lobster 'da ki  www.burgerandlobster.com/  öğlen yemeğimiz lezzet üstüne kurulmuşken; Cecconi's de ki öğlen yemeğimiz keyifli ve hoş bir ambians sayesinde  uzun ve derin bir sohbete dönüştü...www.cecconis.co.uk

Akşam yemeklerinde ise   www.theartsclub.co.uk ve  www.novikovrestaurant.co.uk  oldu tercihlerimiz..  Hoş insanlarla dolu..Hatta Noel arifesinde dopdolu... İddialı insanların, iddialı ambiansların, iddialı yemeklerin olduğu..Her milletten insanla yolunuzun kesiştiği Londra'da da her yerde olduğu gibi Ruslar en fazla karşılaşılanlar oldu..Türkçe sıkça duyuldu...




Tam demiştim ki bu sefer de Londra'yı özellikli ve farklı kılan da ayaz, yağmur ve Vespa  3'lemesi oldu  diye..Hani bana yeni defter açtıran, ezber bozdurtan cinsinden..Hayat memat, ayaz mayaz, yağmur çamur yaşamıştık an'ları keyiflice, bol kahkahalı...Derin sohbetler, dönüşümler ve bizi bekleyen yeni dönemler de cabası...Tam demiştim, diyordum ki...

Akşam şık bir yerde yemekte, uzaktan çook uzaktan bir telefon geldi...Ağzımın tadı kaçtı, ağzım açık kaldı..Yüreğim sıkıştı, keyfim kaçtı..) Ne yediğimi bildim  ne de nerede olduğumu.. Dona kaldım, kelimeler boğazıma, gözyaşları kalbime sıkıştı..Beynim uğul uğul.. Kalktık usulca .. Gittik sessizce.. Hiç konuşmadan...

Londra yine yapacağını yapmıştı bana ....Belki de 2012'nin etkileri idi kimbilir..Yoksa Maya takvimi ?..

Belki de hayat dediğin şey bu idi..Bilinmezliklerle dolu...Kimi zaman boğazında düğümlenenlerle  kimi zaman akıttığın gözyaşlarınla.. Ama sevinçten ama kederden..Kimbilir...Yaşayıp göreceğiz...Hayırlısıyla hepimiz...

5 Aralık 2012 Çarşamba

Bir 40 yaş öyküsü..

Kızkıza seyahatlerin tadı her zaman farklıdır..İster 18'inde , ister 28'inde ister 38'inde.. Hangi rollere bürünmüş olursak olalım.. Uzunca bir zamandır (tam 10 senedir !) annelik rolümüz gereği  kendimizi ve  dostluklarımızı yüceltmek adına bu seyahatlere hasret kalmıştık..Bir bahane sadece bir bahane veya hadi itiraf edelim bir kıvılcım bize yetecekti.. ) Ve beklenen kıvılcımı biraz geç olsa da çaktık sonunda.. Eee ne de olsa dile kolay 40. yaş!! Yıllarca konuşulan, hakkında atılıp tutulan ve ansızın  çat diye kapımıza dayanan.((
Valla diyenlerin yalancısıyım nitekim ben daha çok gencim ))

Bu 40.yaşların ilkine geçen sene nail olduk ve dillere destan bir sürpriz yaptık can dostum Ömür 'e ...    ( Bu bir kod adı.. Ve burada ki ismi de hep öyle olacak, bakalım kimler anlayacak??)
Bu dillere destan sürprizi başka bir zaman detaylandıracağım bu mekanda.. Şimdi gelelim esas konumuza..
Bu sene  Mart ayında yine başka bir dostumuz için çıktık yola,istikamet Barcelona mı Roma mı derken yoğun muhalefet !! ( tabii geçen sene Dubai'e giderken herkesin içi rahattı. Bu sene Roma 'ya gidelim dedik beylerin neşesi kaçtı!) sebebiyle kırdık rotayı Barcelona'ya..

Hangi gün nerede yemek yiyeceğimiz, hangi ''in '' mekanlarda olacağımız gurme bir arkadaşımızın elinde ve bilgisinde ; biz tamamen aylak bir halde; bize göre muğlak bir programın parçası olarak mutlu ve mesut bir halde salınıp durduk çoğu zaman.. Her fırsatta bol paylaşım ve kahkaha dolu.. Rekabet desen diz boyu:)) Anladınız siz onu.. ))

Neyse bir öğleden sonra Picasso Müzesinden çıktıktan sonra civardaki populer  restaurantların birinde yemek yemeyi planlamış ve hayal etmiş gurme arkadaşımızın ! ( hadi bu da artık bu arkadaşımın kod adı oldu !! )  peşinden gidiverirken birden '' Aaa olamaz '' diye durduruverdi  bizi aynı arkadaşımız.. Ne oldu ne bitti derken tam o sırada restaurantların öğlen servislerinin- siesta sebebiyle -kapanıverdiği saate denk geldiğini fark ettik.. Saat 15.00 suları..

Karınları aç, beklentileri yüksek, yorulmuş 5 kadını nereye koyarsanız koyun taaa uzaktan enerjilerini hadi itiraf edeyim gerginliklerini fark edersiniz hemen !!!

İşte öyle bir haldeyiz..Öyle mi böyle mi derken fazla seçeneğin olmadığı bir mahallede, mahallenin kıraathanesi kılıklı bir mekana üstüne üstlük dışarıda da yer olmadığı için içerisine girip oturmak zorunda kaldık.. Mekan anlatılmaz yaşanır.. Büyük beklentiler bir tarafa içeride; İspanya ligindeki bir futbol maçını izleyen ortalama 65 yaşında 2 adam ve 1 -2 masa ( 2-3 kişi ) ve izbe bir köşeye sıkıştırılmış biz..

Yüzler asık, hayalkırıklığı bolca.. Cumartesi öğleden sonra Barcelona 'da  hayal edilmiş bir mekanda olamanın sıkıntısı.. ) Etrafımızda ise bu sıkıntıyı başına kakacak eşlerin olmayışı !!!!Eee ne yapalım ortamı yumuşatalım derken başladık sohbet etmeye.. Ama konulara nerden daldık, nasıl derinleştik ve nasıl çıkamadık halen bilmiyorum.. Ama birden bu 5 kadın  gözyaşları içerisinde birbirinin anlattıklarını dinlerken buldu kendini.. Konu eskilerden çoook eskilerden kimi zaman kendimizden, yaşadıklarımızdan, kimi zaman ailelerimizden, hayallerimizden ve hayalkırıklıklarımızdan  çıktı.. Ama hepsinin birleştiği nokta kendi şanslarımızdı.. Bu gözyaşları da hepsini kapsıyordu.. Biraz keder  biraz sevinç ama bolca şükür içeriyordu..
Ne yedik , nerede yedik, nasıl yedik, kim bize servis yaptı, etrafta kim vardı, o 65 yaşındaki adamlara ne oldu, yan masalar kaç defa doldu boşaldı hiç ama hiç bilmiyorumm..

Bildiğim ve hatırladığım tek an '' O an ''dı.. Hepimizin gözyaşlarıydı..Çok samimi, çok sıcak ..Az bulunan ve çok kıymetli...Yaşandı,boşaltıldı,kalbimize kazındı..

Sonra mı ne oldu ? Barcelona'nın şık bir apartmanın 2. katındaki , herkesin gecenin köründe apartman sakinlerini rahatsız etmemek üzere''şşşşt '' diyerek merdivenlerinden çıktığı  en cool ve yerel bir barına gidildi.. Ve hayretler edildi.. Hem biz mekana,mekandaki vokalist kıza hem de mekandakiler bize hayretler içerisinde baktı... Zira bu denli yerli ve saklı bir mekana gelen ilk turistler sanırım bizdik.. Ne iyi de etmiştik ..)) Yoksa nasıl bu kadar değerli bir an'ı yaratabilecek ve  kazıyabilecektik hem hafızalarımıza hem de kalplerimize baştan sona Barcelona 'da ......


Malum bir süre daha 2012 'de unutulmayan AN 'larımı yazayacağım.. Senenin daha bitmesine sayılı gün varken bende bir fırsat daha yakalamak,başka AN'lar yakalamak üzere ufak bir seyahate gidiyor olacağım.. Dönüşüm muhteşem olacak.. Bekleyin.. Ama biraz da hazırlıklı olun diye bir ipucu vereyim istedim.. Bir sonraki yazım ; Hayal an'lardan olacak..Paylaştıktan sonra soracağım sizlere hangisi hayal hangisi gerçek idi diye..

Kalın sağlıcakla an'da..






Hoş geldim!

Yeni yılın ertesi, annemin başka diyarlara intikal edişinin tam göbeği, oğlumun yeni yaşının hemen öncesi bir zamanlardan merhaba! Uzun bir ...