27 Aralık 2020 Pazar

Aylaklık-İçimdeki çocuk-Hareket

2020 senesini uğurlamaya sayılı günler kala ben de 2020 senesini kendi açımdan yorumlamaya devam ediyorum. 

Hayatımızın şu ana kadar, en enteresan,  hayat dönüştürücü olan olayı olan pandeminin Türkiye'ye etkisi ile birlikte evlere kapandığımız gün takvimler  23 Mart 2020 'yi gösteriyordu.  

46. yaşımı kutladığım gündü o gün. Çekirdek aile, alelade bir pasta etrafında mum üflerken benim haricimde herkes üzgündü bana böyle bir yaşgünü yaşattıkları için. 

Benim içimde ise bir sakinlik, dinginlik ve herşeyden önemlisi kendimden beklenilmeyecek bir şekilde kabulün getirdiği huzur vardı. Olması gereken olmuş gibi hissediyordum. Evlere kapanmamız, kabuklarımıza çekilmemiz, yaşamımızın sınırlandırılması bana özgürlük alanı yaratmıştı adeta. 

O yüzden yeni yaşımla birlikte kendime yaratmış olduğum bu özgürlük alanında kendime ilk defa izin vererek,  kendi üstümde sürekli egemen kıldığım  ''üretken ve verimli olacağım'' baskısını kaldırarak kelimenin tam anlamıyla aylaklık yaptım. . Ahesteliğin ve  çabasızlığın keyfini çıkardım. Edilgen ve sürekli alıcı durumuna geçtim. Sürekli bir şeyler izledim, dinledim, okudum, konuştum, düşündüm ama bunların hiçbirisini bir şeye evriltmeye, dönüştürmeye ve sentezlemeye çabalamadım. Bıraktım durdukları yerde kaldılar. Ben de kaldım. 

Hareketim de çok azalmıştı. Yukarı mahallelere keşif yürüyüşleri yapıyordum ama temposu oldukça düşük, amacı farklı, gözlemeye ve sessizliğime sokağın sessizliğini katma yürüyüşleri idi bunlar çoğunlukla.Zaman zaman hareketin temposunu da nabız atışımı da ıssız köşelerde karşıma çıkan ya yalnızlıktan sıkılmış  ya da açlıktan feryat eden köpek sürüleri artıyordu o kadar. Ki onlarla karşılaşmamak adına bir süre sonra o rotaları da yapmamaya başlayınca hareket tempom bayağı düştü.Aylaklıkta başka bir evreye geçmiştim. Duraklama.

Yazlığa geçince değişir diye düşündüğüm duraklama ve aylaklık dönemim ortalama Temmuz ayına kadar bu şekilde sürdü. 

Ancak bir sabah yakın arkadaşım Aslı ile bir plan yaparak rutinimizi değiştirerek sabahlarımızı biraz daha yaşamaya karar verdik. Erkence bir yaz sabahı saat 7.30 da bizim evin önünde buluşarak Alaçatı'dan Ilıca plajına denize girmek için sözleştik. Ama en önemli detay bunu bisikletlerimizle yapacak olmamızdı. Sırtımızda sırt çantaları, en incesinden bir peştemal, biraz para, bir şişe su, kafalarda kask,  sabah sessizliğinde, hayatı yaşamak için evlerden ilk çıkan olmanın haklı gururunu yaşıyor gibiydik. 

Ve yol boyunca yanyana bisikletlerle konuşa konuşa, hayatı sorgulayarak, sabah enerjisini pedallarımıza yansıtarak Ilıca plajına vardığımız an ayılmıştım ben. Aylaklıktan ayılmıştım adeta. Sadece bir bisiklet, yanyana gitmek, arada pedallara kuvvet, içimdeki çocuğu uyandırmıştı tekrar. 

Ve o çocuğun doğasında hiç bir zaman ama hiç bir zaman aylaklığa övgü olmamıştı. O çocuk hareketin ve enerjinin çocuğu idi. Patenden tenise, yüzmeden voleybola, ip atlamadan yakar topa, yogadan kickboksa, danstan rüzgar sürfüne, herşeye evrilebilir, deneyimleyebilir, rekabet edebilir, hırslanıp hızlanabilir , herseye yapmaya azmedebilir ama bir tek aylaklık yapamazdı. En azından sürdürülebilir aylaklığı.

İşte Ilıca plajına gitmek, o güzelim sahilde yürüyüş yapıp, denize atladıktan sonra ıslak mayolarla saçlardan akan sularla bisikletler üstünde tekrar yola düşmek, fırına, bakkala uğrayarak hayatın getirdiği diğer nimetleri alarak sabah 9 olmadan evlere geri dönmek beni tekrar bildik İpek yaptı. Hareketin enerjisinden beslenen İpek .

Bu sabah rutinlerimiz yazın geri kalan döneminde düzenli bir şekilde hayatımıza girerek,  bu yazın en güzel ve özel anlarına, yaptığımız derin sohbetlere imzasını bu şekilde atmış oldu. 

Aylaklık maceramda, bir bisiklet kadar basit bir araç ile özümü tekrar keşfettiğim bir anda bitmiş oldu. 2020 senesinin Eylül ayından itibaren ise özümü ve enerji kaynağımı bir daha hiç unutmayacak şekilde harekete evrilerek düzenli spor yapmaya başladım. Bildiğim en önemli şey her ne spor yapıyor olursam olayım içimdeki çocuk bundan her zaman çok ama çok mutlu olup, inanılmaz bir şekilde besleniyor.

Ve kendime ve içimdeki çocuğa sözüm, her daim oyun ruhumu korumak... Kazanmaya çalışmak, ters köşelere koşturtmak, inanmak, arada mızıkçılık yapmak, pes etmemek. Karşımda ister kocam olsun, ister kızım ister oğlum, ister  arkadaşlarım. Onlar da görsünler, tanısınlar, tanışsınlar içimdeki çocukla. Eğlenir, ilham alırlar belki kimbilir.

 O içimdeki çocuğa  son bir önemli sözüm daha var . 

 Sağlığımız yerinde olsun, pandemi izin versin, dansa başlamak istiyorum. 

İçimdeki çocuk istiyor, ben ne yapayım:) 




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Hoş geldim!

Yeni yılın ertesi, annemin başka diyarlara intikal edişinin tam göbeği, oğlumun yeni yaşının hemen öncesi bir zamanlardan merhaba! Uzun bir ...